Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
‘’ İslâm peygamberine bir bakın! Uhud’da, Tâif’de, Hevâzin’de, Mekke’de, Bedir’de ona kılıç çekenlerden kaç kişi ateist ya da dinsiz idi? Bir kişi bile bulmak mümkün değildir. Hepsi de doğru ya da yanlış, bir şekilde inanıyorlardı; fakat Hz. Muhammed (s) ve ona inananları yok etmek de istiyorlardı. Neden böyle yapıyorlardı? Çünkü –onların iddiasına göre- Muhammed, Hz. İbrahim’in evine olan saygınlığı bitirecek, onların dini inançlarını ve kutsallarını yok edecek, kutsal Mekke şehrini yıkacak ve Allah katında kendilerine şefaat edecek ve aracılık yapacak olan putları kıracaktı. Onların bahaneleri buydu. Binaenaleyh, gerek Kureyş müşriklerinin bu tavırları olsun, gerek diğer Arap kabilelerinin Hz. Muhammed (s)’e karşı yaptıkları savaşlar olsun, ‘dine karşı din’ çerçevesinde ortaya çıkan vakalardır. Bu anlayış, Peygamber (s)’den sonra da farklı biçimlerde devam etmiştir. Hz. Ali’ye ve İslâm’ın özünü yaşatmak ve devam ettirmek isteyen harekete karşı çıkanlar, kâfir, inançsız ya da dinsiz kimseler miydi? Yoksa Allah mı inkâr edilmişti? Ya da Emevîlerle Ali taraftarları arasında ve Abbasîlerle Ehl-i Beyt arasında yine, dine karşı yeni bir dinin karşı çıkışı mı söz konusuydu?''
Ledünni
Nasıl olsa şeyhler birtakım özel fikir ve ibadetlerle ledünni ilimlere vakıf oluyor, ayna gibi parlatılan kalplerine levh-i mahfuz yansıyor ve buradan da bol bol gaybi, bâtıni bilgileri alıyorlardı(!) Bundan sonra insanlar bu keramet ve şefaat ehli olduklarına inandıkları şeyhlerin etrafında kümelendiler. Nasıl olsa bu keramet ve şefaat sahibi kimseler insanları kurtaracaklardır. Artık insanlar âlimleri bırakıp, harıl harıl bu şeyhlere koşacaktır.
Sayfa 74 - Araştırma YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yaşanılan İslam ve Şefaat
Yine "şefaat teorisi" ile cehenneme hiç girmemek ya da girip çok çabuk kurtuluvermek Yahudilerdeki "Sayılı birkaç gün dışında kesinlikle bizi ateş yakmayacak." (Bakara, 2/80) ve yine "Ne yaparsak yapalım bizim günahımız affolunacak." (Araf/169) anlayışı arasındaki benzerlik oldukça manidardır. Nasıl onları Yahudi olmak ayrıcalıklı yapıyorsa, bizim de Müslüman olmamız ayrıcalık görmemiz için yeterlidir(!) Amellerimiz ne olursa olsun, ismimiz yeter(!) Bu Yahudi mantığına sahipsek, o zaman Yahudi'den ne farkımız kaldı ki? Çünkü bu mantık yüzünden onlar Yahudi oldu ve Allah'ın lanet ettiği kimselerden oldu. İnancımız aynı, ama ismimiz farklı. Bu isim farkı bizi kurtaracak, öyle mi?
Sayfa 93 - Araştırma YayınlarıKitabı okudu
Salavat
Artık günümüzde, özellikle biz Türklerde salâvat getirmek bir ibadet formuna büründü. Hâlbuki ibadetler yalnızca Allah'a yapılır. Hiçbir peygamber kendisine ibadet edilmesini emretmez. Artık peygambere salâvat getirmek; ona esenlik dilemek, dua etmek için yapılmaz olmuş, bilakis; gönderilen salât-ü selamlar vesilesiyle, onun ruhaniyetinden istifade etmek, ruhaniyetiyle temasa geçip, aradaki perdeleri kaldırmak ve birtakım nurlar almak, onu rüyada görmek, şefaatine nail olmak, hurilere sahip olmak, şefaat makamı olan Makam-ı Mahmud'un kapsam alanını genişletmek ve tüm ümmetini onun şefaatiyle Nar-ı Cahîm'den azat etmek, vs. gibi İslam'da hiç bilinmeyen şeyler için yapılmaya başlanmıştır.
Sayfa 124 - Araştırma YayınlarıKitabı okudu
Şefaat umulan aracılar hakkında
Mekkeli müşrikler Allah'a inanmakla birlikte Allah'tan rütbe ve yetkice daha aşağıda ilahlar da edinmişlerdi. Dünyada bu ilahlar ile Allah'a yakınlaşmayı umuyor(şirk-i takrib) ahirette de bu ilahların, Allah'ın cezalandırmasından kurtaracaklarına (şefaat edeceklerine) inanıyorlardı. Onların Allah inancı şirk ile nasıl yozlaşmış ise, ahiret inançları da şefaat anlayışı ile yozlaşmıştı. Kur'an her ikisine de şirk demektedir. Hatta iyi düşünülürse görüleceği gibi, şirkin temelinde şefaat anlayışı yatar. Biz günahkarız, Allah bizim yüzümüze bakmaz. Allah'a yaklaşmak için yapılması gereken en uygun davranış (!) Allah'ın sevdiği, ermiş kulları vasıtasıyla, tavassutu ile kurtulmanın yolunu bulmak. Bu da kaçınılmaz olarak, kula kulluğu beraberinde getirmiştir.
Sayfa 66 - Araştırma Yayınları-Ankara 2015
İslam ve şefaat anlayışı
İslam şefaat fikrini/kavramını oluşturmadı, tam aksine var olan bu anlayışı ortadan kaldırmaya çalıştı. Şefaatten bahseden 26 ayetten, 22'si Mekke'de inmiştir. Bu realite bile tek başına, Mekkelilerin şefaat inancını yok etmek, yerine tevhidi ikame etmenin hedeflediğini göstermeye kafidir. "Allah'tır gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde/devirde yaratan, sonra da Arş'a istiva eden, O'nun dışında sizin ne bir dost, ne de bir şefaatçiniz vardır."(secde/4)
Sayfa 66 - Araştırma Yayınları-Ankara 2015
Reklam
"Evvel ve ahir, her şey, her emir ve takdir Allah Taala'nındır." Kutlu Nebi bu sözden memnun kaldı ve tasdik etti. Zeyd'e baktı. Tableti okumasını isteyen bir bakıştı bu. Zeyd denileni yaptı ve tableti eline alıp dikine tutarak sağdan sola doğru okumaya başladı: "Melik Umeyr'in ve ondan Düru'nun ve ondan yine Umeyr'in oğlu Melik Tubba'dan, Allah'ın peygamberi olan Övülmüş'e; Selamdan sonra, Hakikat ben sana ve sana indirilen kitaba iman ettim. Bil ki senin dinin ve Sünnetin üzereyim. Ve senin Rabbine iman ettim. Ve senin iman ve islam kaidelerince, Rab'dan getirdiğin şeylerin tümüne iman ettim. Eğer senin vaktine erişebilirsem ne güzel ve ne ala. Yok, erişemezsem bana Allah katında şefaat eyle ve kıyamet gününde beni unutma. Zaten ben Davud'un ve senin atan İbrahim'in yolu üzereyim."
Sayfa 74 - Melik Tübba tarafından miladi 200 - 250 arasında yazdırıldığı rivayet olunan kil tabletKitabı okudu
SULTAN ABDÜLHAMİD HAN'IN RUHANİYETİNDEN İSTİMDAT / Rıza Tevfik
Nerdesin şevketlim, sultan hamid han? Feryâdım varır mı bârigâhına? Ölüm uykusundan bir lâhza uyan, Şu nankör milletin bak günâhına. Tahkire yeltenen tac-ü tahtını, Denedi bu millet kara bahtını; Sınad-ı sillenin nerm ve sahtını,
İslâm peygamberine bir bakın! Uhud’da, Tâif’de, Hevâzin’de, Mekke’de, Bedir’de ona kılıç çekenlerden kaç kişi ateist ya da dinsiz idi? Bir kişi bile bulmak mümkün değildir. Hepsi de doğru ya da yanlış, bir şekilde inanıyorlardı; fakat Hz. Muhammed (s) ve ona inananları yok etmek de istiyorlardı. Neden böyle yapıyorlardı? Çünkü –onların iddiasına göre- Muhammed, Hz. İbrahim’in evine olan saygınlığı bitirecek, onların dini inançlarını ve kutsallarını yok edecek, kutsal Mekke şehrini yıkacak ve Allah katında kendilerine şefaat edecek ve aracılık yapacak olan putları kıracaktı.
“Vehhabiliğin Görüşleri”
“Şefaat: Şefaat etme ve izin verme Allah’a aittir. Hz.Peygamber(SAS) ve velilerden şefaat istemek onu Allah’a ortak tutmaktır. Tevessül: Bir şeyi vesile ve aracı kılmaktır. Allah ile kul arasına koymak şirktir. İman ve Amel ilişkisi: Amel imandan bir cüz’dür. İman artar ve eksilir. Bid’at: Kur’an ve Sünnette olmayan herşeydir. Örneğin, mezar ve türbe ziyareti. İyiliği emredip kötülüğü men etmek: Her Müslümana farzdır. El/Dil/Kalp ile yapılmalıdır. Siyasi Görüşü: Şeriatı uygulayacak ümmeti birleştirecek imamın varlığı zorunludur. İmam’a itaat vaciptir. Ek olarak, Hanbeli mezhebine bağlı olup dini yaşamada çok serttirler. Referansları İbn Teymiyye ve İbn Kayyumdur.”
Reklam
Ahirette bütün insanlara ait muhakeme ve muhasebenin bir an evvel yapılması için en büyük şefaatte bulunacak zat, bizim peygamber efendimizdir. Onun bu şefaatine "Şefaati uzma= En büyük şefaat" denir. Ve onun böylece nail olduğu yüksek makama,imtiyaza da " Makam-ı Mahmud" denir.
‘’ İslâm peygamberine bir bakın! Uhud’da, Tâif’de, Hevâzin’de, Mekke’de, Bedir’de ona kılıç çekenlerden kaç kişi ateist ya da dinsiz idi? Bir kişi bile bulmak mümkün değildir. Hepsi de doğru ya da yanlış, bir şekilde inanıyorlardı; fakat Hz. Muhammed (s) ve ona inananları yok etmek de istiyorlardı. Neden böyle yapıyorlardı? Çünkü –onların iddiasına göre- Muhammed, Hz. İbrahim’in evine olan saygınlığı bitirecek, onların dini inançlarını ve kutsallarını yok edecek, kutsal Mekke şehrini yıkacak ve Allah katında kendilerine şefaat edecek ve aracılık yapacak olan putları kıracaktı. Onların bahaneleri buydu. Binaenaleyh, gerek Kureyş müşriklerinin bu tavırları olsun, gerek diğer Arap kabilelerinin Hz. Muhammed (s)’e karşı yaptıkları savaşlar olsun, ‘dine karşı din’ çerçevesinde ortaya çıkan vakalardır. Bu anlayış, Peygamber (s)’den sonra da farklı biçimlerde devam etmiştir. Hz. Ali’ye ve İslâm’ın özünü yaşatmak ve devam ettirmek isteyen harekete karşı çıkanlar, kâfir, inançsız ya da dinsiz kimseler miydi? Yoksa Allah mı inkâr edilmişti? Ya da Emevîlerle Ali taraftarları arasında ve Abbasîlerle Ehl-i Beyt arasında yine, dine karşı yeni bir dinin karşı çıkışı mı söz konusuydu?''
262 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.