Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İspanyollar ve Yerliler
"Deniz kıyısı boyunca altın aramaya çıkmış İspanyollar bereketli,güzel ve insanı bol bir ülkede karaya çıkıyorlar ve her yerde olduğu gibi orada da kendilerini övüyorlar. Barışsever insanlarmış,uzak yollardan gelmişlermiş, kendilerini bütün dünyanın en büyüğü olan Kastilya Kralı yollamış; Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olan Papa bu krala
"Ben, Saint François tarikatından papaz Marcos de Niza. Peru eyaletlerinde aynı tarikattan olan papazların başıyım, ilk Hıristiyanlarla bu eyaletlere giren ilk din adamlarından biriyim. Bu ülkede kendi gözlerimle gördüğüm bazı şeyler üzerine, özellikle fetihler ile fethedilen yerlerde yaşayanlara yapılan muamele hakkında gerçek bir kanıt getirdiğimi ilan ederim. Öncelikle gözlerimle gördüğüm duyduğum ve deneyimlerimle anladığım kadarıyla, Peru yerlileri Amerika'daki tüm yerliler arasında en iyi yüreklileri, Hıristiyanların müttefiki ve dostu olanlarıdır. İspanyollara altın, gümüş, değerli taşlar, İspanyolların istediği ve sahip oldukları her şeyi bol bol verdiklerini, onlara hizmet sunduklarını gördüm. Yerliler hiçbir zaman savaşa hazır durumda olmadı. Aksine, İspanyollar kötü muameleleri ve zulümleriyle onları kışkırtmadıkça barışseverdiler. Yerliler ispanyolları köylerde iyi yüreklilikle ve şerefle ağırlıyordu. Onlara yiyecek veriyor, hizmetlerine istedikleri kadar kadın, erkek köle veriyordu."Ayrıca tanık olarak aşağıdakileri beyan ediyorum: "İspanyollar bu yerlilerin topraklarına girince, büyük şef Atahualpa onlara 2 milyon castillandan fazla altın ve sahip olduğu tüm toprağı direnmeden verdi. O zaman hiç sebepsiz, yerlilerin hiçbir suçu olmadığı halde, İspanyollar tüm bölgenin beyi Atahualpa'yı yaktı. Sonra, diğer şeflerle beraber barışseverlikle valinin önüne çıkan genel başkan Cochilmaca'yı diri diri yaktılar.
Reklam
Belli ki Pohnpei'e ilk tesadüf eden Avrupalılar biz değildik. İspanyollar adayı on dokuzuncu asrın sonlarında işgal edip ardından Almanlara satmışlardı. Almanlar yerlileri zapturapt altına almış, yerliler 1910 yılında Sokesh İsyanı'yla ayaklanmış, ama ayaklanma bastırılmıştı. Sonunda Almanlar da Versailles Paktı'yla adayı savaş tazminatlarının bir parçası olarak Japonlara vermişti. ABD, İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonları adadan çıkarmış ve Mikronezyalılar 1989'dan sonra Amerika'yla bir serbest tabiiyet ilişkisine girmişti. ABD bölgeyi nüfuz alanında tutmak için her yıl Mikronezya'ya hatırı sayılır bir çek yazıyordu. Son yıllarda Çinliler ülkede bir lise için büyük bir kapalı spor sahası yaparak, ayrıca hükümet konağını finanse ederek Amerikan gücüne kafa tutmuştu. Bu "dostluk gösterisi" ABD'nin de dikkatini çekmişti, ama yerliler taraf değiştirmeye henüz ikna olmamıştı.
Sayfa 21
Deniz kıyısı boyunca altın aramaya çıkmış İspanyollar bereketli, güzel ve insanı bol bir ülkede karaya çıkıyorlar ve her yerde olduğu gibi orada da yerlilere kendi kendilerini övüyorlar: Barışsever insanlarmış, uzak yollardan gelmişlermiş, kendilerini bütün dünyanın en büyüğü olan Kastilya Kralı yollamış; Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olan Papa
Sayfa 71 - Amerika'nın BulunuşuKitabı okudu
Kolomb ve adamları Hindistan açıklarındaki adalar olduğunu sandıkları toprağa (“West Indies”) ayak basar basmaz, suları “yaşlıları tekrar genç kılan” efsanevi Pınarı aramak için yeni toprakları keşfe koyuldular. Ele geçirilen “yerliler” Pınarın yerine ait sırrı açıklasınlar diye İspanyollar tarafından sorgulandılar, hatta işkence gördüler.
TANRI, TEKNOLOJİ VE KRAL (Atahualpa yenilgisi; Cajamarca katliamı)
“Vali Pizarro, Cajamarcalı yerlilerden bilgi almak istedi, bu yüzden de onlara işkence yaptırdı. Yerliler, Atahualpa'nın valiyi Cajamarca'da beklediğini duyduklarını itiraf ettiler. Bunun üzerine vali bize hareket emri verdi. Cajamarca'nın giriş kapısına geldiğimizde 5 kilometre ötede, dağların eteğinde Atahualpa'nın ordugâhını gördük. Yerlilerin
Sayfa 156 - AtahualpaKitabı okudu
Reklam
Yerliler huzur içinde evlerinde, köylerindeyken, uğursuz, yağmacı İspanyollar, geceleyin köyün yarım mil uzağına geliyorlardı. Orada, ihtarnameyi aralarında ilân ediyor, şöyle okuyorlardı: ”Bu kıtanın, filanca köyünün reisleri ve yerlileri, size Tanrı, papa ve bu toprakların efendisi Castilla Kralı‘nın varlığını bildiriyoruz. Gelin ona itaat edin. Aksi halde sizinle savaşacağımızı, sizi öldüreceğimizi, tutsak edeceğimizi bilin vs.” Ve gün ağarırken, masumlar karıları ve çoluk çocuklarıyla uyurken, köye saldırıyor, genellikle samandan olan evleri ateşe veriyor, çoluk çocukları, kadınları ve birçok erkeği daha kendine gelmeden diri diri yakıyorlardı. İstediklerini öldürüyor, canlı bıraktıklarına altını olan diğer köyleri göstermeleri, başka nerelerde bulunduğunu söylemeleri için öldürene kadar işkence yapıyorlardı. Kalanlar köleler gibi demirle damgalanıyordu. Yangın sönünce, İspanyollar evlerdeki altını aramaya koyuluyorlardı. (...) İspanyollar çalınan bütün bu altının yalnızca 3.000 castillanını krala yolladılar. Buna karşın 800.000’den fazla insanı öldürdüler. 1533’e kadar birbiri ardına gelen despot valiler de, geri kalan halkı ya öldürdüler ya da savaş sonrası baskıcı kölelik altında ölüme terkettiler.
İspanyol fatihler Yucatan'ın kumlarına ilk ayak bastıklarında bazı yerliler onları karşılamaya geldi. Keşiş Toribo ve Benavente'nin anlattığına göre, İspanyollar onlara İspanyolca olarak sordu: ''Biz neredeyiz? Bu yerin adı ne?'' Yerliler Yukatek Mayacası dilinde cevap verdi: ''Tectetan, tectetan'' Ve yarımadanın adı o günden beri öyle kaldı. Ama yerlilerin kendi dillerinde söyledikleri şu anlama geliyordu: ''Anlamıyorum, anlamıyorum.''
91 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.