İlyada kelime anlamı olarak “İlyon’a Şiirler” manasını taşımaktadır. Dönemin İlyon’u ise günümüz Troya bölgesidir. Yani ismini tamamen bulunduğu bölgeden almıştır. Eser bize Troya Savaşı’nın sadece son 51 gününü 15600 dize ile anlatmaktadır. Tek bir ustanın eseri midir? Yoksa Homeros mu kaleme aldı? Homeros var mı? Yok mu? Gibi soruları bir kenara
Toprak, su, hava ve ateş. Ateşi kaldırıp, Tahta deyip girizgâhı zıplatmak isterdim ama anlatacağımız eser Homeros’un kitapları değil, saygıyı hak eder Hesiodos. Toprakla giriş yapmamın sebebi ise toprağın kendiyle uğraşanı bir nevi filozofa çevirdiğine inandığımdan dolayıdır. Bir çiftçi eğer ki öğrenmek isterse gerçeği ve hayatı anlamlandırmaksa
“Onda bizim Anadolu kırlarının, yaylalarının, güdücülerinin eskimeyen gerçeği yansıyor ışıl ışıl. Nitekim en güzel yazılarının konusunu da gene bizim Anadolu’dan esen yeller beslemiş, oradan gelen ışıklar aydınlatmış yolunu, onun tanrıları bile Anadolu toprağından yoğrulmuş.”
-
Manda Yuva Yapmış Söğüt Dalına Türküsünün Ortaya Çıkış Hikayesi
Osmanlı döneminde kastamonu’da her bahane ile halktan vergi toplayan, zalim bir bey varmış. halk ozanları da köy düğünlerinde ve diğer sazlı sohbetlerde beyin bu uygulamalarını, bu adil olmayan düzeni, türküleri ile eleştirirmiş. bu eleştiriler beyin kulağına gitmiş. bey çok kızarak,
İşte bu o ozandır, yaşamında toplumun aldırış bile etmediği,
Ve ancak bu fani dünyadan veda edip,
Gökyüzündeki mihverine geri gittiğinde farkına varılan.
O yapayalnız biridir.
Sadeliğe ve iyiliğe bezenmiş,
Doğanın kucağına oturmuş.
İlhamını resmetmekte.
Gecenin sessizliğine kalmış.
Ruhun inmesini beklemektedir.
O bir nakışçıdır, yüreğinin tohumlarını,
Şefkat bozkırlarına nakşeden ve insanlık onun bu ektiklerini,
Toplar, kendini geliştirmek için.
İşte bu o ozandır, yaşamında toplumun aldırış bile
Biz bir keten dokuma üzerine resimlendirilmiş bir savaş alanının savaşçısı gibiyiz. Bu nedenle, bizim tüm sanat bilgimiz bir sanıdır çünkü biz bilen bir varlık olarak sanat komedyasının biricik yaratıcısı ve gözlemcisi durumunda, sonsuz üstün usu ortaya koyan bu varlıkla bir olamadığımız gibi özdeş de değiliz. Sanatçıya özgü yaratıclığın eylemi içinde üstün us evrenin bu özgün sanatçısıyla karışıp kaynaşmıştır, sanatın sonsuz varlığı konusunda yalnız üstün usun bilgisi bulunmaktadır, çünkü ancak o böyle bir durumdadır. Bu durum, şaşılası nitelikte korkunç bir masal görüntüsüne benzer. Bu masal, gözlerini çevirir, kendi kendine bakar. İşte üstün us, ancak, burada bir öznedir, konudur, ozandır, oyuncu ve oyunu gözlemleyendir.