H.İnanç:Allah’tan bunu istemeli, böyle olmayı istemeli, güzel olmayı istemeli güzel kardeşim. Bazılarını görüyorum, adamın cennete gittiği yürüyüşünden belli. Belli ki cennetlik işte, başka bir yere yakışmıyor. E şimdi onun hâline baktığınız zaman çok derin bilgisi olması, ne bileyim her sualinize cevap veriyor olması, ansiklopedi gibi olması gerekmez, geçiniz onları. Adam Meydan Larousse’u ezbere biliyormuş, bana hava atıyor. İki buçuk liralık flash bellekle hallediyorum ben o işi. Ne yani! Ama hâl... Sen bana hâlden haber ver.
B.Develi:Edindiğin bilgiler sana nasıl bir hâl kazandırdı, bunları bilmek seni ne yaptı, oldun mu?
H.İnanç:Evet, evet! Hâl sâridir yani bulaşıcıdır. Elbette kötü hâl hızlı, iyi hâl yavaş bulaşır. İşin tabiatı bu. Doğru, kapılardan sığmaz; yalan, fare deliğinden girer. Model olmak için gayret etmeli. Bakın yaşım elli dokuz; benim böyle hocalık filan yapmam eskidir, on yedi yaşından beri etrafımdakilere, bazen benden yaşça büyük olanlara da hep bir şeyler aktarmak, tattığımı tattırmak isterim. Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar. Ben Mektübât-ı Rabbânîyi okumuşum, kendimden geçmişim, komşum bu lezzetten neden mahrum olsun? Nokta-i nazar budur. Bana getirisi ne olacak? Bana ne getirisinden filan, mesele o değil, mesele paylaşmak..