Kış uykusundan uyanmanın çok meşşakatli olduğunu bildigimiz ve hele ki alacakaranlık sabahlarını aratmayan bu zorlu süreçlerde uykumuzu bölüp sabahın erken saatlerinde hayat mücadelesi uğruna verdiğimiz bunca çabayı sarf ettiğimiz, vakit geçirdiğimiz ortak alana varıncaya dek nekadar emek harcadığımızın herkes eminim ki çok farkında
Onun için bu zorlu süreci göz ardı etmeyip empati kurun, konuşurken sözcüklerinizi itina ile seçin. Düşünmeden kurduğunuz her cümle o insanın duygularının tek hamlede alt üst olabileceğini unutmayalım...✍️
Zeynep ÖNER
Selam️ Haruki Murakami “Sahilde Kafka / Umibe No Kafuka”.. Öncelikle; böyle kompleks bir eseri “su gibi okudum”, “hemen iki günde bitiyor” diyerek, ne denli hızlı okuduklarını belirtmiş, tüm okurların önünde, saygıyla eğiliyorum. Zira bu su gibi hali, benim okuma ritmim için mümkün olmadı. Gayet yavaş ve zorlu bir okuma süreci ile imtihan
Emile "Bir Çocuk Büyüyor"
Yazar eserinde, kendisine hayali bir öğrenci seçip onun eğitimi ile ilgileniyor ve bu süreci 5 başlık altında inceliyor. Bakalım çocuk eğitimi için neler söylemiş.
1.Doğuştan İlk Çocuğun Sonuna Kadar (0-2 yaş)
Yazar bu bölümde, kundaktaki bebeğin özgürlüğünün kısıtlanmasının doğru olmadığını, çocuğun
Yuval Noah Harari’nin okuduğum 3. kitabı olan “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” kitabını okurken tıpkı diğer kitapları gibi bir zihin yolcuğuna daldım. Her bölümünde oldukça not tutup araştırmalar yaptım.
Harari geçmiş ile gelecek arasında köprü kurmaya çalışan bu köprüyü kurarken temel dayanaklarını güçlü kaynaklardan alan ve dünyamızı iyi analiz edip
‘’Öyle bir sızı ki bu, anlatmam lazım birine.’’ Cümlesini okuduğum incelemesi ile başladı kimdir bunun yazarı merakım?
Sızı duygusunun ifadesi ve Ayfer Tunç hayranlığım sebebiyle nerede bu kelimelerle karşılaşsam tüm dikkatimi cezbediyor.
Neden mi bu girizgah? Birkaç sene önce, herkes herkesi rahat rahat, tesadüflere gerek kalmadan, heyecanla
Bana kalırsa, bir "Kitapları Koruma Derneği" kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli. Herkes bu işi yapamaz. Bazı zalim insanlar, binbir itina ile hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar, hiçbir koruyucu tabakaya sarmadan, evet olduğu gibi, üst üste koyarlar; sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar. Zavallı kitapların, özellikle en üstte ve en altta kalanları, bu işlem sırasında kurban edilirler; kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir. Kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatırlar. Lekeler ve buruşukluklar kitapları incitir. Kapaklar, dizgiler, baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? Satıcılar da gelişigüzel dizerler onları; isimlerini bile öğrenmeden. Onlar için en iyi kitap, en çok satılan kitaptır. Müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan, yalnız en çok satılan kitapları överler onlara. Bu adamları bir imtihandan geçirerek yeterlik belgesi verilmeli Olric. Herkes kitap satmamalı.
Kadınlar niçin tırnaklarını boyuyor?
Parmaklara ve tırnaklara kına sürmek, milattan önce 3000 yıllarında
Mısır’da çok yaygındı. Buna rağmen kadınların tırnaklarını boyama
adetinin asıl kökeni Çin’dir. Çin’de kadınların tırnak renkleri, ait olunan sosyal sınıfın bir göstergesiydi. Milattan önce 600 yıllarında Çin hanedanının tırnak renkleri altuni ve gümüşi renklerdi.
Daha sonraları kırmızı ve siyah renkler asaletin sembolü olarak yüzyıllar boyu kullanıldı.
Mısırlılarda da, koyu kırmızı başta olmak üzere, kırmızının tonları asaletin
derecesini belli ediyordu. Toplumun alt kademelerinde yaşayan kadınların
tırnaklarını sadece soluk renklere boyamalarına izin veriliyor, kimse
kraliçenin ve kralın tırnak boyalarının rengini kullanamıyordu. Eski
Mısır’da krallar da tırnaklarını boyuyorlardı.
Erkeklerin de tırnaklarını boyamaları Mısırlılar, Babilliler ve sonraları
Romalı üst rütbeli savaşçılar arasında yaygındı. Romalı komutanlar savaşa
gitmeden önce saçlarını yağlarla parlatmak, kıvırcık hale getirmek ve
tırnaklarını dudakları ile aynı renge boyamak için saatler harcıyorlardı.
Tarihte el ve ayak tırnaklarına gösterilen bu itina kapsamında manikür de
vardı. Ur şehrinde yapılan kazılarda, Babilliler’e ait mezarlarda, saf altından
manikür setleri bulunmuş olup mezarlardaki ölülerin tırnakları düzgün
kesilmiş ve törpülenmişti.
Kadınların boyanmış tırnakları, binlerce yıl önce de bugün olduğu gibi
bakımlı olmanın, kültürün ve asaletin sembolüydüler. Ancak aynı zamanda
da çalışanlar ile tüm günlerini tırnaklarına bakarak geçiren aristokratları
ayıran bir göstergeydiler.