Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Bilmez değilsiniz ya, biz İttihatçılar biraz tutkun oluruz.”
Reklam
Jön Türkler
“1908’de İttihat ve Terakki Cemiyetine bağlı, ‘Jön Türkler’ de denen Osmanlı subayları Abdülhamid’e baskı yaparak II. Meşrutiyetin ilan edilmesini ve meclisin açılmasını sağladılar. İttihatçılar yeni kuşak Osmanlı subaylarıydı, imparatorluklarını Büyük Devletlerden ayıran uçurumun farkındaydılar. Birçoğunun ailesi 1870’lerde Balkan Savaşları yüzünden yurtlarından olmuştu. Değişim isteyen bu hareket uzun süredir imparatorluğun Batıya açılan penceresi olan Selanik’te başlamıştı. İttihatçılar art arda gelen yenilgilere tanık olmuş. Ülkelerinin dış borç altında ezilişini seyretmişlerdi. 20. Yüzyıl boyunca birçok ülkeyi sarsan devrimci hareketlerin ilk dalgasıydı Jön Türkler.”
İttihatçılar
Sorgulandılar, yargılandılar, sürgün edildiler, kaçtılar, sui-kasta kurban gittiler. Ve idam edildiler. Bir gün bile kahretmediler. Sonuçta hayatta kalmayı sadece bir avucu becerebildi. Gerçek bir kaybedenlerin öyküsü...
Sayfa 289 - İttihat ve TerakkiKitabı okudu
Te'lif-i Mesail Şubesi, Osmanlı Devleti'nin âhir ömründe oluşturduğu ve bünyesinde zamanın hukuki ve siyasi sorunlarını çözecek ilim adamlarının görev yaptığı muazzam bir ilim merkezi idi. Bunu gören İslâm karşıtları onu kapattıkları gibi, reisini de yıllarca göz hapsinde tuttular. Bütün bunlardan sonra kimse çıkıp da, "Devletin sorunlarına, aksayan kurumlarına ulemâ İslâmi çözüm getiremedi de bundan dolayı ittihatçılar ya da başkaları batılı devletlerin hukuk sistemlerine iktibas ettiler" diyemez. Tek bir mezhepten (Hanefi) dahi dünya hukuk tarihinin en parlak eserini (Mecelle) çıkaranlar nasıl olurda çözümsüzlükle itham edilebilirler?! Ali Haydar Efendi'nin (rahimehullah) başkanlığını yaptığı Te'lif-i Mesail Şubesi, güncel meseleleri çözmede yetersiz mi kalmıştı ki, Batı yanlıları Batının kanunları'nı "kes, kopyala, yapıştır" şeklinde iktibas edip, milletin önüne sürdüler!? Elbette ki hayır. Nitekim Üstadın Te'lif-i Mesail Şubesi Reisliğini yürüttüğü yıllarda katipliğini yapan Ömer Nasuhi Bilmen'in "en ziyade Hanefi mezhebini" esas alarak telif ettiği "Hukuku İslamiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu", mükemmelliği ile devrin modern hukuk profesörlerini hayrette bırakmıştır.
Sayfa 47 - İlmî YönüKitabı okudu
Cennet Mekan Abdulhamid Han
Sultan Abdulhamid'in otuz üç yıl muhafaza ettiği imparatorluğun İttihatçılar idaresinde dokuz senede yok olması karşısında tarih, âdil fakat acı hükmünü vermiş; safsatalar iflâs etmiştir.
Sayfa 146
Reklam
İmparatorluk yıllarca “kanun kuvvetinde kararnameler” ile yönetildi. Tabii diktatör yönetimlerin kendine göre avantajı davardır; bürokrasi, ordu ve eğitim II. Meşrutiyet yıllarında modernleşti. İttihatçılar vatanseverdi, bu onların hem gücüydü, hem de hatalarının bir nedeni...
Sayfa 22 - TİMAŞKitabı okudu
Kaymakam: "Hafız Efendi, ittihatçılar yeni okulların açılmasını, kız çocuklarının okutulmasını, kadınların rahatça kendilerini ifade edebilmelerini istiyormuş. Sen bu işe ne dersin?" Hafız Efendi: "Desene" dedi. "İttihatçılar artık beylikten terfi edip başka işlere de soyunmuşlar. Hiç kadınla erkek bir olur mu?" Kaymakam: "Olmaz mı?" Hafız Efendi: "Olmaz" Kaymakam: "Neden peki?" Hafız Efendi: "Çünkü kadıdan asker olmaz. Otuz kiloluk tüfeği kadınlar taşıyabilir mi?" Çakır Ağa: "Ailenin sadece bir öküzü varsa, ikinci öküz yerine sabana koşulan bizim Türk kadını değil mi? Sözünü ettiğiniz o tüfek mi ağır, yoksa sabanın ağırlığı mı?" Kaymakam: "Hay ağzına sağlık Çakır Ağa. Buna ne diyeceksin peki?" Hafız Efendi: "Ne diyeceğim Kaymakam Bey oğlum. O da bir ittihatçı. Bu ittihatçıların tek derdi fesle peçeyi kaldırmak. Kaldırınca ne olacak sanki?" Kaymakam: "Fes yerine şapka takacaksın, daha ne olsun Hafız Efendi " dedi gülerek. Hafiz Efendi: "Allah yazdıysa bozsun. Benim başım gavur başı mı kio şapkayı takayım?"
15 mart 1921
“Bir gün beni sokakta vuracaklar; alnımdan kan akacak, yere serileceğim. Yatakta ölmek nasip olmayacak. Ziyanı yok, varsın vursunlar; benim ölümümle vatan bir şey kaybedecek değildir. Bir Talat gider, bin Talat yetişir.” -
Öldürmenin sonu var mı? Kan kanla yıkanır mı?
Kendilerine kin ve nefretten bir gelecek kuranlar, gün gelir ister istemez, yarattıkları o kin ve nefretin içinde kalıp boğuluyorlar . . . Ittihatçılar kan dökmüştü ve onlar kanı suyla değil, kanla yıkıyorlardı . . .
Sayfa 111 - Sel yayıncılıkKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.