Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılamaz. Enver Paşa'nın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşa'yı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslam birlikçisi idiler. Hem Kafkasya'yı, hem de Mısır'ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı.
‘’ İttihatçılar, kendilerinden olmayan herkese "hain‐i vatan" derlerdi. Onlardan günümüze kadar bulaşan Balkan komitacılığı ahlakı ile aykırı düşüncede olanları lekelemek rezaleti hala devam ediyor. Fakat şurası dikkate değer ki başkalarını faşist ve gerici diye küçük düşürmeye çalışmak düpedüz bir kızıl usulüdür. Ne idüğü belirsiz bu cahil yazar da modaya uyarak gerici narasını savurmakla kime alet olduğunun farkına bile varmıyor.’’
Reklam
" İttihatçılar Vatansever adamlardı. Harbe girişlerini bozgunda sonra da haklı göstermeye çalıştıklarını hatırlıyorum. Dayandıkları bir mantık da Osmanlı İmparatorluğu'nun artik pek yaşayamayacağı idi. Madem ki şimdi Türk topraklarında son bir Türk devleti kurmuştuk sanki iyi olmuş da Birinci Dünya harbine katılmışiz gibi bir şey..."
Sayfa 140 - Pozitif Yayınları
‘’ittihatçılar da vardı hilâl bıyıklıydılar sustasına basılmış birer çakıydılar mor kumrular patlıyordu câmilerden mavzerlerin gözü dönmüştü kara kalpaklıydılar bir tambur kanat çırpmasın ıtrî'den eksiksiz bütün ölmüşlerimiz ayaktaydılar kılıçlar çekilmişti bâkî’nin gazellerinden budin'den yaşlı sipâhiler ezan okumaktaydılar ertuğrul gazi mi tutmuştu kemal paşa'nın ellerinden oğuzlar mıydı yoksa bismillâh yeniden başlamaktaydılar’’
“Bunları hatırlatmaktan maksadım, eğer harbe girilmeseydi Küçük Asya'da imparatorluğun bir yaşama şekli bulabileceğini göstermek içindir. Böylece şimdi dünya petrol kaynaklarının pek önemli kısmını bağrında tutan bu zengin bölgeler devletimizin sınırları içinde bulunacaktı. Harp sürdükçe büyük devletler zayıflayacakları için kapitülâsyonlardan ve her türlü yabancı baskı ve kontrol şartlarından kurtulacaktık. Birinci Dünya Harbi sırasında iki milyon kurban verdikten sonra dahi Kuvay-ı Milliye ile başa çıkamıyan Batılı devletler, bütün ordusu ayakta duran imparatorluğa karşı elbette herhangi bir harekette bulunamıyacaklardı. Biz Birinci Dünya Harbine hırs değil, cahillik yüzünden girmişizdir. Almanlara satılmamışızdır. İttihatçılar vatan satıcısı değil idiler. Liderlerinin hepsi parasız ve yardımsız, düşman kurşunları altında can vermişlerdir. Fakat bir umumî dünya görüşünden, realiteleri elde tutarak ve karşılaştırarak uzun vadeli hesaplar yapmak ve hükümler çıkarmak gücünden, yetkisinden yoksun idiler.” İsmet İnönü
Sayfa 156 - PozitifKitabı okudu
Bir zamanlar İttihatçılar varmış, İttihatçılar diye bir parti bunlar. Eskiden, daha Birinci Dünya Savaşı patlamazdan önce... Bu ittihatçıların kurduğu hükümet iş başında. O zamanlar İttihatçıların Musa Kâzım Efendi denilir bir şeyhülislamları varmış. Bu Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi'nin taşrada yaşar bir dostu varmış, bu dostunun da çocukları çok,
Reklam
Benim Sanayi Mektebi'nde bir arkadaşım vardı. Adı Ahmet'ti. Eli işe yatkın, şarkı söylemesini sever, ateş gibi delikanlı. Benden bir sene sonra, birincilikle şehadetname alıp mektebi bitirdi. Dul anasının beşibiryerdelerini satıp bir dükkân açtı.Balkan Harbi'nde askere aldılar. Dükkânı kapattı. Balkan Harbi'nden döndüğü vakit dükkânı yanmış ve sağ kolu omuz başından kopmuştu. Şimdi siz, dükkânsız ve kolsuz Ahmet'e sorsanız, deseniz ki: İttihatçı mısın, İtilafçı mı? Ne cevap verir? Harbe İtilafçılar zamanın da gitti, harpten İttihatçılar zamanında döndü. Harp sağ kolunu aldı. Yanana dükkânının yerine ne İttihatçılar, ne İtilafçılar, ona dükkân açarlar. Şimdi bizim Ahmet İttihatçı mı olmalı, İtilafçı mı?
Biz ki İstanbul şehriyiz, Seferberliği görmüşüz: Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi bir de ittihatçılar, bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914'ten 18'e kadar yedi bitirdi bizi. Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker, erimiş altın pahasında gazyağı ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular sidiklerini yaktılar 5 numara lambalarında. Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa ve süpürge tohumu
İkinci Meşrutiyet' te demokrasi denemesiyle birlikte yazarlar da siyasal kutuplaşmaların çalkantısını yaşadılar. Hangi parti iktidara geldiyse, karşı yönü tutan yazarları sürdü, hatta öldürdü. Ama yine de yazarlar, protokolün içindeydiler. İttihatçılar Hüseyin Cahit'i baş tacı ederken İtilafçılar da, Refik Halid’i Posta. Telgraf Nezareti’ ne getiriyorlardı. Atatürk ise, kendisinden yana olan yazarları Cumhuriyet’ ın prensleri olarak yaşattı. İnönü dönemiyle tekrar demokrasiye dönüş, yazarların protokoldeki saltanatlarının da sonu oldu. Yazarlık, üst yönetim sofralarından kopup, halka yöneldikçe yazarlar da cezaevlerini doldurmaya başladılar.
Sayfa 180
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.