Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İttihatçılar ve Mustafa Kemal
... Cemiyet'in önde gelen liderleri ile Mustafa Kemal arasında hep bir fikir ayrılığı olmuştur. Mustafa Kemal'e göre, ordu siyasete direkt olarak angaje olmamalıdır.
İktidar zaferi ile sarhoş olan hayalperest İttihatçılar artık birer despot kesilmişlerdir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Babıali Baskını
Muhafız Bölüğü’nün komutanı askerlerini alıp Babıâli’nin arka tarafındaki Nallı Mescit önünde silâh çattırarak hiçbir şeye müdahale ettirmeden bekletmiştir. Bu boşluktan istifade eden Enver Bey ve İttihatçılar sadarette kendilerine silâh çeken Sadâret Yaveri Nafiz Bey’le, Harbiye Nezareti yaverlerinden Kıbrıslı Tevfik Bey’i, Sadâret Dairesi kapısında duran iki nöbetçi askeri ve isimleri bilinmeyen altı kişiyi öldürmüşlerdir. Kendilerinden de cemiyet murahhaslarından ve eski mülâzımlardan Mustafa Necip Bey öldürülmüştür.
İttihatçılara düşmanlık edenler gafil değilse haindir
...Odaya, kısa boylu, zayıf, sinirli hâlli bir adam girdi. Şeyh, onu, “Manavoğlu Nevres” diye tanıttı bize. Eğer aramıza bir bomba düşmüş olsaydı, bundan daha çok şaşırmazdık. Bu adam hakkında bütün duyduklarım bir bir aklımdan geçti. Onun Kıbrıs’ta bir İngiliz ajanı olduğu ve Mısır’da Türkler aleyhine yayında bulunduğu söyleniyordu. Acaba doğru muydu? Kemalleddin Sami de şöyle demişti: — Kısmen kaçık, kısmen bir evliya, kısmen de kanlı bir adamdır. Bir an olur ki, memleketi için ölmeye hazırdır. Başka bir an, memleketi beş para için satar. Morfinmandır. Şimdi bize katılmaya çalışıyor. Onun fikrince, İttihatçılar ortadan kalkmadan Türkiye kurtulamaz. Vaktiyle de Garplıların adaletine çok inanırdı. Şimdi, hayal kırıklığına uğramış. Her şeyi yapmaya hazır görünüyor. Fakat, insan aramıza girip sırlarımızı satmayacağından emin olamıyor. İşte, bütün bunlar zihnimden geçerken, Rıza Reşit beylerin ona büyük bir hınçla baktıklarını gördüm. Manavoğlu Nevres şaşırdı ve bana onun bu durumu çok dokundu. Hele onların ellerini uzatıp da elini sıkmamaları bütün bütün beni üzdü. Elleri birden yanına düştü. Ben, içimden ona karşı duyduğum acımayı saklayarak elimi uzattım. O da bana garip bir minnetle bakarken yüzündeki üzüntü biraz geçti.
[Eski] Maliye Nazırı merhum Cavit Bey, Şişli’de saklı olduğu bir evde beni görmek istedi. Ferit Paşa Hükümeti başa gelir gelmez, İttihatçılar tevkif edildiği için, o da saklanmıştı. İstanbul İttihatçıları kendisini bu kongreye mümessil [temsilci] seçmek istiyorlardı. Bu hususta benim fikrimi sordu. Ben de bu hususta Mustafa Kemal Paşa’nın fikrini almadan harekete geçmemesini tavsiye ettim. Ben, Kemaleddin Sami Bey vasıtasıyla Paşa’ya yazdım. Mustafa Kemal Paşa da nazik bir surette bunun olamayacağını bildirdi. Cavit Bey müteessir [üzgün] göründü ve o hafta İstanbul’dan uzaklaştı.
İttihatçılar ilk defa olarak yerli sermayenin sınai teşebbüsleri yatırılmasını desteklemek için kanunlar çıkartmışlardır.
Reklam
"Türk komünistlerinin öldürülmesini, çoğu Enver Paşa'nın Teşkilat-1 Mahsusa'sında çalışmış olan sağ kanat İttihatçılar gerçekleştirmişti. Daha sonra Mustafa Kemal, Enver'in tekrar Trabzon yoluyla Türkiye'ye dönme isteğini reddetti ve bu adamlar da ortadan silindi..."* *(Andrew Mango, “Atatürk", yazı dizisi, Yeni Binyl gazetesi, 14 Mart 2000 [Sabah Kitapları])
Sayfa 111
Biz Birinci Dünya Harbine hırs değil, cahillik yüzünden girmişizdir. Almanlara satılmamışızdır. İttihatçılar vatan satıcısı değildiler. Liderlerinin hepsi parasız ve yardımsız, düşman kurşunları altında can vermişlerdir. Fakat bir umumi dünya görüşünden, realiteleri elde tutarak ve karşılaştırarak uzun vadeli hesaplar yapmak ve hükümler çıkarmak gücünden, yetkisinden yoksun idiler.
Osmanlı İmparatorluğu çökmüştü. Fakat bu korkunç çöküntü altında ezilenler sadece Birinci Büyük Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokan İttihatçılar değildi. Şurasını da eklemek isterim ki, o savaşa girsek de, girmesek de İmparatorluk’un devam edemeyeceğine, ben, o günlerde de inanmıştım. Bununla beraber geleceği görebilen bir siyaset takip edebilseydik, belki o günün ani ve korkunç akıbetine uğramazdık. Her hâlde, o gün İmparatorluğun ölümü apaçık bir hakikatti.
Balkanlar’da II. Abdülhamid’in politikası milleti millete kırdırmaktı; yani Bulgarlara Rum kilisesi yaktırır, Rumlara Bulgar mektebi bastırır; bu arada öğretmenler öldürülürdü ve onlar birbirini yedikçe, güvenliği ve bütünlüğü sağlayan bir politikayla idare ediyordu. İttihatçılar böyle bir şey yapmadılar. Bir vatan birliği sağlamak için kavga sebeplerini kaldırdılar. “Kiliseler kanunu” çıktı, kiliselerin kavga ettikleri mal varlıkları tespit edildi. Ardından da Balkan devletleri tarihte ilk ve son defa birleştiler. Bu olacak iş değildi. Bulgar, Yunan, Sırp, hatta Karadağlılar, tarihte ilk ve son defa Balkan devletleri olarak birleşiyorlar, görülmeyecek bir şey!
Reklam
Yabancı ittifakla böyle dans etmeyi bilenlerden biri de Sultan Abdülhamid’dir; yani dışarıya karşı Almanya bizim müttefikimiz, işler çok iyi gidiyor; halbuki dönemi incelediğiniz zaman görüyorsunuz ki Almanları konuşturuyor; fakat işlerin içine karıştırmıyor. Meselâ, Gazi Osman Paşa engellerden birisi. Sokmuyor Almanları ordunun iç çemberine. Halbuki İttihatçılar bunu yapamadılar. Ordunun içine Alman soktular, bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır ve nitekim zorlamayla değil, biraz gönüllü olarak harbe girmişizdir.
İstanbul’da itilafçılarla İttihatçıların birbirini yeme kavgası her şeyin önüne geçmiş. İttihatçılar neredeyse düşman kazansın da itilafçı hükümet yara alsın diye dua ediyorlar.
İttihatçılar hafiyeliği (Yıldız Teşkilatını) kaldırmış ama yerine bir şey koymamışlardı. Devleti yönetmeye taliplerdi fakat bunun için hazırlıkları yoktu.
Sayfa 75 - Kronik YayınlarıKitabı okuyor
Büyük Devletler, İttihatçıların psikolojisini anlayamamıştı, korkutma ve yıldırma girişimlerine karşı durmalarına, gerçekten bağımsız olma ve Avrupa’nın dengi olarak muamele görme kararlılıklarına anlam veremiyorlardı. İttihatçılar bu hedefler etrafında birleşmişti; yalnızca söz konusu hedeflere götürecek yollar konusunda farklılaşıyorlardı.
Benim o günlerde maddî ve manevî durumum, Mütareke imza edilip de İttifakKuvvetleri’nin İstanbul’a girişiyle memlekette hâsıl olan 3 umumî hislerden başka değildi.Herkes gibi ben de, 1914’ten itibaren geçen hadiselerin tesiriyle yorgun, şaşkın ve canımdan bıkkın bir vaziyetteydim. Osmanlı İmparatorluğu çökmüştü. Fakat bu korkunç çöküntü altında ezilenler sadece Birinci Büyük Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokan İttihatçılar değildi. Şurasını da eklemek isterim ki, o savaşa girsek de, girmesek de İmparatorluk’un devam edemeyeceğine, ben, o günlerde de inanmıştım.
Can Yayınları E-Kitap 1. Sürüm Ocak, 2014, İstanbul( 2013, 8. Basım dikkate alınarak hazırlanmıştır) pdfKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.