Keşke iyi bir yorumcu olsaydım da düşündüklerimi daha iyi ifade edebilseydim diyorum bazen. Bu kitap için düşündüğüm çok şey var çünkü. Daha temelden bağları sağlam kurulamamış bir ailenin yarım asırlık öyküsünü okuyoruz. Kocası tarafından terk edilen 2 çocuklu bir kadının mektuplarıyla başlıyor her şey. Daha ilk cümleden derin ve gerçek hisler barındıran bir roman olacağı anlaşılıyor zaten. Kadının ismi Vanda, kocasının ise Aldo. Vanda’nın Aldo’ya olan haklı sitemini okurken çok sorguladım bazı nedenleri. Aldo bunu neden yaptı? Çocuklarını nasıl bırakabildi? Tüm bunlara değer miydi?…Sıra ikinci bölüme geçiyor. Yıllar yıllar sonrası. Aldo’yu dinliyoruz bu kez. Aslında dinlemek demek yetersiz, yazar öyle güzel anlatmış ki Aldo’nun kendisi oluveriyoruz. Sorular cevaplanıyor, duygular açığa çıkıyor…Aldo’nun hislerini anlamaya çalışmak bilmece gibi hissettirdi bana. Son bölümde sıra çocuklara geliyor. Sandro ve Anna. Bu kez Anna’nın gözlerinden bakıyoruz. Yıllarca saklı kalmış ve çığ gibi büyümüş, bastırılmış duygular var. Bana tam olarak aile bağlarını sorgulatan kısım bu oldu. Bir insanın karakteri nasıl işlenir, şekillenir Anna bize gösteriyor bunu. Tam bir psikolojik roman bana kalırsa. Her okurun kendi bakış açısını, karakterler ile birleştirerek farklı odak noktaları ve farklı ayrıntılar bulacağını düşünüyorum. Son olarak kapak tasarımına Faruk Baydar’a aitmiş, bence daha iyi bir tasarım olamazdı, çok beğendim. Ve yine bu kitabı okumama vesile olan
"Öğrencilerimin çoğu, Nietzsche'ye ve Dostoyevski'nin roman kahramanı İvan Karamazov'a atfen "Tanrı öldüyse, her şey mubahtır" diyerek çıkıyor karşıma. Bu dogmayı kabul eden ateistler, ahlakın sübjektif olduğuna hükmederler. Bu dogmayı kabul eden teistlerse, ateistlerin tehlikeli olduklarına inanır. Bu çekişmede her iki tarafın da
Benim bir köpeğim vardı
Beni çok severdi
Bana çok sadıktı...
Benim bir sevgilim vardı
Köpeğim kadar olamadı.
Yıllar önce okuduğum ve filmini de izlediğim yaşanmış bir olaydan esinlenen eserde bir köpeğin vefasını ve sevgisini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.Hachiko ile sahibi Profesör Ueno'nun sevgi ve vefa dolu hikayesi neredeyse 100 yıl
SAVAŞ — DEVRİM — AŞK
20.Yüzyıl'ın henüz başları, çarlık emperyalizmi savaşta, halk isyanda. Çarlığın gözü uzakdoğuda, kulağı Petrograd'ta. Kazan fokurdamaya başladı. İşçiler başkaldırdı. Yitik bir devrim, bitik bir çarlık, ortalık karışık, bir de dünya savaşı. Şu gelen örgütlü bir hareketin ayak sesleri, senelerden bin dokuz yüz on yedi*, kızıla
Elia ile yolculuk
Zülfi Livaneli'nin dilinden üç oscarı kucaklayan sinema yönetmeni Elia Kazan..
Rum kökenli bir aileden geliyor, Kazan. Hikayesi ta Kayseri'den Amerika hollywood sahnelerine uzanıyor. Nitekim bu yolculuk kitapta görsel illustrasyonlarla da destekleniyor.
Kitabın akışında ise Yazar ile sinema yönetmeni Elia Kazan arasındaki
Çok zor saatlerce günlerce umutla bekliyorsun güzel bı haber gelecek diye saatler geçiyor günler geçiyor. Bir saat, iki saat, üç saat... Bir gün, iki gün, üç gün.. Sesler geliyor yaşıyorsun hâlâ sesler geliyor, sesler kesiliyor korkuyoruz ama çok.. Sonra tekrar ses var diyorlar umutlanıyoruz. Yine bekledik çok bekledik seni meleğim.. Sonra dördüncü gün oldu bı haber kimsenin duymak istemeyeceği, kimsenin kabullenemediği bı haber melek oldu dediler. Çıkardılar seni ordan yüzün tanınmaz haldeymiş yok dedim o değildir iyi bakın tekrar bakın sonra teşhis etmişler sensin. Yüreğim bu acıya nasıl dayanır bilemedim. Kalbim acıyor.. İnanmadım olmadı yapamadım ölümü sana yakıştıramadım. Aradım defalarca bı umut açarsın diye mesaj attım defalarca geri dönüş yapmadın, dönmedin diye kızamadım neden dönmedi ki diyemedim.. Pamuk kalplim.. Bugün son yolculuğuna uğurlandın yine paramparça ettin bizi.. Yazıldı çizildi bı yerlere başımız sağolsun mekanı cennet olsun diye bakmaya bile dayanamadığım bu şey gerçekti. Düşündüm haksızlık mı yapıyoruz acaba diye ölümünü kabullenmekle, hâlâ o enkazdan çıkacağına olan inancıma. Seni çok özleyeceğim.. Güzel kalplim, yüreği tertemiz Esra'm..
Zaten Melek gibiydin şimdi Melek oldun🤍
Mekanın cennet olsun..
Toprak İncitmesin seni..
Ve bitti!..
Daha bugün acaba nasıl bir kitap diye incelemek için elime almıştım.
Biraz daha, biraz daha derken akşamında son sayfada buldum kendimi...
Bazen bir durum, bir olay ne çok şey anlatır insana. Bir anımsamada ne çok şey vardır. Tıpkı
Epeydir merakla beklediğim bir kitaptı. Sayfalar boyunca taşın çıldırtan sabrına dokundum. Sabrınız varsa sizlerle de paylaşmak isterim.
İlkin eser sahibini tanıyalım. Hayatı savunduğu değerler doğrultusunda yaşayan biri o. Hikâyenin içindeki hayatı gören, hayatın içindeki hikâyeyi ustaca kaleme alan bir yazar. Hiç şaşırtmaz sizi. Baktığınızda ne