BİLİYOR MUSUNUZ?
“1923TE TÜRKİYE’DE;
Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu.
40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu.
Traktör sıfırdı, karas...aban’dı.
5 bin köyde sığır vebası vardı.
Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu.
İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon
''İyiyi kötüden ayırmak külfetini okuyucuya bıraktığım için özür dilerim.'' Bakın bu inceliktir, naifliktir, temizliktir, bir şairin / yazarın ruhunun yansımasıdır.
3 kısım ve 13 öyküden oluşan kitap, Sabahattin Ali'nin bu önsözüyle başlar. ''Zor olan insan olmak değil kii, mesele insan kalabilmekte'' demiştir Sabahattin Ali'nin eserlerini
Es-Selam..
Kitabı okudum ve özellikle hadis bölümüne geldiğimde en büyük eksikliğin sahih olup olmama noktasında ''Tahrîc'' yapılması gereğini hissettim.
İncelemelere baktığımda da arkadaşlarımız teknik bakımından gerekli bilgileri vermişler, bu yüzden içeriğe hiç dokunmadım.
Şu şekilde bir yöntem izledim;
Önce hadisleri klasik kaynaklarda tarama
Seni bu kadar geç okuduğuma mı üzüleyim?
Aynı gün başlayıp bitirdiğim için çok kısa sürmüş olmana mı?
Yoksa hiç beklemediğim şekilde sonlanıp tüm dengemi alt üst etmene mi ?
Normal şartlar da bir kitap bitince kafandaki tüm soru işaretlerini de cevaplamış oluyorken,
asıl soru işaretleri kitap bitince başlıyor.
Ters giden planlar üzerine…
Küçük bir
29 Ekim 1923 sabahı…
Nüfus 13 milyondu, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu, postane yoktu, dükkan yoktu. 30 bin köyde, yani her dört köyün üçünde cami yoktu. Traktör sayısı sıfırdı, biçerdöver sayısı sıfırdı, karasaban vardı. Ayçiçeği üretimi yoktu, şeker üretimi yoktu, ekmeklik un bile ithaldi, pirinç ithaldi,
Bu akşam yine deliksiz uykularına girdim. O şırfıntı deliklerden. Düşlerinde kaç arşın ilerledim. Kendini sevdirdin bana, bense kuş kadar yüreğimle, yüreğine misafir olamadım. Sevdana acım dedim, yandı canım!
Kaç arşın bir ömür?
Kaç aşk sığar bir bedene?
Kaç insan ölür bir yürekte ve kaç ölü sığar bir ruha?
Kaç kadın girip çıkar bir hayata ve kaç aldanış sığar bir sevdaya?
Kaç dost ağırlanır bir gönülde ve kaç kişi gider yalnız bir kişiden?...
Merynil
Sen büyüksün, insan! Şüphesiz bedenin sayesinde değil, ama seni, sana göre, doğanın kralı yapan bu zihin sayesinde; büyüksün, hakimsin ve güçlüsün.
Her gün, gerçekten de, dünyayı alt üst ediyorsun, kanallar kazıyorsun, saraylar inşa ediyorsun, ırmakları taşların arasına hapsediyorsun, otu topluyorsun, eziyorsun ve yiyiyorsun; gemilerinin
Özlemek sen dilinde ise,
Benim özlemim kaç hece?
Ne olur söyle,
Bu bendeki özlem,
Kaç kilo kaç arşın kaç litre?
Aşk, bu kadar keskin ise
Özlemek bıçak mıdır?
Peki daha kaç yerim kesilir,
Kaç kere özleyip,
Kaç kere kanarım...!
Mihrimah
Yalpalıyorum Allah’ım
Sis bulutları inmiş gibi zihnime
Eğrisini doğrusunu hesaplayamadığım ne varsa
Gelip zincire vuruyor düşlerimi
Düşene tekme tokat dalan bu dünyada
Bir bebeğin ilk adımları kadar tedirgin kalbim..
Keşke düşsem diyorum.
Düşsem toparlanırım
Düşsem yerim belli olur hiç değilse
Yerimi yurdum bilir, öyle kalkarım ayağa.
Şayet
Bazı soruların cevaplarını, sadece bazıları bilir.
Nasrettin Hoca’ya sorarlar:
-Hocam, dünya etse etse kaç arşın eder?
Tam o sırada, insanların omuzları üzerinde bir cenaze gitmektedir.
Hoca der ki :
-Şu tabuttakine sorun, o bilir.
Bakın, ölçülmüş, biçilmiş gidiyor..
Nokta nokta
Derin bir yara var kara avuçlarımda
Dualar yok güzel dualarım
Yalvarışlarım yok tanrıya
Ben varım kendi içimde
İçimden gemiler gidiyor
Dalgalarında boğuluyorum
Veda cümleleri kuruyorum
Bu akşam yine deliksiz uykularına girdim. O şırfıntı deliklerden. Düşlerinde kaç arşın ilerledim. Kendini sevdirdin bana, bense kuş kadar yüreğimle, yüreğine misafir olamadım. Sevdana acım dedim, yandı canım!