"Bizler bazen birilerine bir muhabbet sırasında ne var ne yok? Hayat nasıl gidiyor? diye soruyoruz.Ne olsun vakit öldürmeye çalışıyorum diyor.Bizim bir dakikalık hayatımız için kâinat seferber olmuş çalışıyor.Güneş doğuyor,gezegenler dönüyor bütün ekosistem vazifesini yerli yerinde yapıyor.Biz ise utanmadan bu cümleyi kuruyor, ömür dakikalarımızı sosyal medyada,okey masasında,banka kuyruğunda, haram sevdaların peşinde koşmakta tüketiyoruz.İşta bu hâl,insanın madden yaşadığını ama manen intihara doğru gittiğini gösteriyor."
Kâinat kendini zâhir olarak sunuyor ve insanlara görünenden geçerek görünmeyene ulaşma imkânı olarak insanlara hitab ediyordu. Kâinat mektubunu okuma iddiasında bulunan sanatçı, filozof, bilim adamları, eserleriyle zâhire zâhir kattılar. Bilim, felsefe, sanat birer dünya kurarak kendi anlaşılma gereklerini kâinat mektubunun karşısına koydu. İnsan elinden çıkma bir işaretler silsilesi asıl işaretin yerini tutacak bütünlükleri temsil eder oldu. Bilim kâinat mektubunun bilmediğimiz bir yabancı dilde yazıldığını varsayarak mektubu ancak küçük bir azınlığın anla[y]şacağı bir insan diline tercüme etti. Felsefe kâinat mektubunda anlaşılmayan hususun konuya ilişkin olduğunu kabullenerek mektuptan anlaşılabilir bir başka konu çıkarma girişiminde bulundu.
Sanat ise kâinatın insanüstü üslûbunun ulaşılmazlığını görerek anlaşılmaya değer bir farklı insanî üslûp ortaya koydu. Böylece bilim bir dil kurdu, felsefe bir konu ortaya attı, sanat biçim geliştirdi.
Zira bu kâinat öyle bir kitabdır ki, her sahifesi çok kitabları tazammun eder. Hattâ her kelimesi içinde bir kitab vardır. Her bir harfi içinde bir kaside vardır. Yeryüzü bir sahifedir, ne kadar kitab içinde var. Bir ağaç bir kelimedir, ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf; bir çekirdek, bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var.
" Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.
Şeytan dışımızda değil, bizzat içimizde bir sestir.
Şeytanı kendinde ara ; dışında, başkalarında değil.
Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan , sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır. "k18
Ben İsmet Özel . şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izledi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.
Haytanın biriyirn ben, bunu bilsin insanlar
ruhunun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
Sonlu bir kâinat düşünülemez, kavranamaz bu. Sonsuz bir kâinat da anlaşılıp hayal edilemez. Kuşkusuz kâinat ne sonlu ne de sonsuz. Sonluluk ve sonsuzluk, düşüncenin sadece insana özgü bir biçimidir.