Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Beş saatlik kano yolculuğu sonucu akşamüstü Botoke Köyü'ne varıyoruz. Kanolarımız köye yaklaşırken çocukların çığlıklarını ve "Mondela" diye bağırışlarını duyuyoruz. Beyaz insana, "model insan anlamında "Modella" demişler. Bu söz, halk ağzında bozularak "Mondela"ya dönüşmüş. Özellikle çocuklar, arkamızdan hep bu şekilde bağırıyorlar
Sayfa 102 - Kongo'da bir köyKitabı okudu
Kano yapmışlar
Bu zor yerden sonra ağaçlarla kaplı bir ovaya geldik. Burada barbar taşımacılar bizi karşıladı ve bizi kanolarla nehrin karşı yakasına geçirdiler. Bu kanoları tek bir ağaç gövdesini keserek ve içlerini oyarak kendileri yapmışlardı. Bunları elbette bizim için yapmamışlardı, daha önce yolda karşılaştığımız barbar gücünü nehrin karşısına taşımışlardı. Çünkü Attila, sanki avlanmaya gidermiş gibi Roma topraklarına geçmek istiyordu.
Reklam
Kırsal bir alanda huzurla akan bir nehir düşünelim. Suyun üzerinde kano ile huzurla giderken farklı iki uca savrulabiliriz. Hiçbir kontrolün olmadığı kaos ve hoşgörüsüz, uyumsuz ve fazla kontrolün olduğu katı düzen. Bu iki yakadan ne kadar uzak kalmayı başarırsak, kendini iyi hissetme nehrinde o kadar uzun vakit geçiririz.
Sömürge Ulaşım Ağları
Vergilendirmenin birçok çeşidi vardı; bunların bazıları oldukça yaratıcıydı. Erken dönemde Afrikalıları vergilendirmenin en yaygın yöntemlerinden birisi, hane vergisiydi. Vergi tahsildarları bir kasaba veya köyü ziyaret eder, çatıları sayar ve topluma, ev sayısına dayalı bir vergi faturası çıkartırdı. Buna karşı hızlı bir şekilde geliştirilen bir çözüm olarak daha az sayıda ama daha büyük evler inşa edildi ve böylece yetkililer kelle vergisi (kişi başına vergi) ve ölçek değişikliğinden daha az etkilenecek başka şeylere dayalı vergiler gibi diğer türde vergilere geçtiler. Örneğin Zengibar'da adanın balıkçı toplumlarını para ekonomisi ve vergi dünyasına çekmek anlamına gelen bir kano vergisi vardı.
Sayfa 440 - Küre yayınlarıKitabı okudu
Akranlarının çoğunun aksine takım sporlarından nefret ederdi, kano ve bisiklet gibi daha bireysel ve kendi halinde uğraşlarla meşgul olmayı tercih etti.
İnsanlar genellikle bir şey istedikleri için size geliyorlar, değil mi? -Doğru. Ne, örneğin? -Her şey için gelirler. Ama neyi öğrenmek istiyorlar? Girit Kano, karşılık vermeden önce, dudaklarını ısırdı: -Yazgılarını, geleceklerini, kaybolmuş bir şeyin bulunmasını... Ne olursa işte.
Sayfa 360Kitabı okudu
Reklam
Avrupa'da gemicilik gelişmeden önce Yeni Gine bölgesinde adalar arasındaki ticaret böyle kano yapabilen, gemicilik aletle­ri olmadan denizlerde seyretmeyi becerebilen, kıyıların açıkla­rındaki adacıklarda ya da bazen anakaraların kıyı köylerinde yaşayan çömlekçilerin tekelindeydi.
İnsanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegâne yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz.
Örneğin, bazı Afrika kabilelerinde “beş” kelimesinin aslında “el bitti”, “altı” kelimesinin ise –diğer ele– “sıçrama” anlamına geldiğini belirtir. Başka yerlerde sayı, niceliğini belirttiği nesneden kopuk değildir: Söz gelimi “iki kano” ile “iki hindistancevizi” farklıdır. Hatta bazı kabilelerde sayma yöntemi dosdoğru “bir”, “iki” ve “çok” kavramlarıyla düzenlenmiştir. Cassirer’e göre, böyle bir sistemde ileri matematiğe doğru atılım olasılığı son derece düşüktür.
İnsanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin degiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz, Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamiz gereken yegâne yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanlar ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
Sayfa 409 - Kolektif KitapKitabı okudu
Reklam
Hem Kano hem kendisi, gerçekte aşk olmayan bir şeye âşık olmuşlardı. Japonya'da hissettikleri yoldaşlık duygusunu kaybetmişlerdi. Dalat'ın tepelerine ekilmiş Japon sedir ağaçlarına dönüşüyorlardı ve tıpkı onlar gibi çürümeye başlamışlardı.
Ansızın ıssızlaşan kıyı beni esir alıyor. Bir ağaca bağlanmış ve akıntıda gevşek gevşek sağa sola sallanan tahta bir kano özellikle hoşuma gidiyor. Kanonun yarısı suyla dolu. Ben de aynen böyle hissediyorum , diye düşünüyorum hemen ve aynı hızla hayatımı bir kanoyla aynı kefeye koymuş olmayı gülünç buluyorum.
Sayfa 132
“Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegane yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?”
"Evet hatırladım, hey gidi..." diye homurdandı Doktor Loachamin, şişeden koca bir fırt çekerek. Şekerkamışından damıtılmış içki gırtlağını yaktı ve yüzünü ekşiterek şişeyi arkadaşına geri verdi. Antonio Jose Bohvar, "Hiç yüzünüzü ekşitmeyin, Doktor. Bu meret bağırsaklardaki böcekleri öldürür," diyordu ama cümlesi yarım kaldı. İki kano kendilerine doğru yaklaşıyordu ve kanolardan birinin ucunda sarışın ve hareketsiz bir erkek kafası görünüyordu.
Son Söz - Tanrıya Dönüşen Hayvan
insanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegane yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimsey hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğ- lencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
Sayfa 408Kitabı okudu
244 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.