Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Halimi anlatacak sözler yazamam artık bu kavruk mektuba Rüzgardan yan yatmış otlar koydum gerisini sen anla…”
aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda içimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy birkaç köy sular altında kalbimin doğusu, her resme güneş çizen bir çocuktu. gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları ölümün ötesinde bir köy vardı orda, uzakta, kalbimin en doğusunda şimdi bana yalnızca dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam yorgundu oysa durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan...
Reklam
Bir şey eksikti - kendisinden geldiğini düşünüyordu bu eksikliğin, bu yerden değil. O kadar cömertçe sunulan şeyleri alacak kadar güçlü değildi. Bu güzel havada kendisini bir çöl bitkisi gibi kuru ve kavruk hissediyordu. Anarres'teki yaşam onu mühürlemiş, ruhunu hapsetmişti; yaşam pınarları, çevresinde dolup taşıyor, ama o bir türlü içemiyordu.
Sayfa 114 - KitapKitabı okudu
Kavruk bedeni daha da çökmüş; tuz buz olmuş yüreğinin cam kırıklarına basa basa, kapıdan çıkıp gidiyor...
Sayfa 229Kitabı okudu
Gece gece aklıma işleyen şu lanet olası fikri nakarat gibi her saat başı yeniden düşünmek beni öylesine bezdirdi ve yordu ki kendimi sarp kayaların arasından atasım geldi. Bu düşünce öyle savruk ve tutarsız olsa da diyesim var. Yazmaya geçmeden duygusal alanım somutlamak gerekirse, Cehennem kadar kavruk bir öfkeyle sarılı olan öfkem içimi kemirmekten öyle bilenmiş ki deniz ortasına bir atom misali batlayıp denizin saçlarını göklere kadar ulaştırıyor. Bu su dalgası yumruk gibi nefret ettiğim kadınların suratına iniyor. Evet aynen suratına iniyor. Hiç beni kınamayın. Onları siz bilmezsiniz. Onlar ne hırçın ve gaddarlar. Neler biliyor musunuz? Kedi gibiler önce sırnaşır sonra tırmalar, haindirler yani. Köpek gibi sokulur hiç bilmediğin vakit ısırırlar, kanını içiciler. Bulaşık yıkadıktan sonra iyi rol yapıp erkekleri iyi kandırırlar..... Devamı var sadece paylaşmak istedim.:)
Hayat
İlk kez şu kavruk, şu çelimsiz bedenimle baş başayım. Kızınızdım, kız kardeşinizdim, yavuklunuzdum, karınızdım, ananızdım. Şimdi yalnızca yaşlı bir kadınım. Beğenmeniz için, onaylamanız için, sevmeniz için çırpınıp durduğum beyhude bir ömür geçirdim, bütün hayatımı sizler için yaşadım; bırak, ölümümü olsun sizler için yaşamayayım.
Reklam
231 syf.
·
Puan vermedi
Bir kitap okumak belli duyguları içinde taşımayı gerektiriyor. Sadece kitabın muhtevası değil yazarıyla ilgili de hisler taşıyabiliyor, üretebiliyorsunuz. Bazen yazarını bizzat tanıdığım, hatta dostluk kurduğum insanların kitaplarını da okuyorum. Yazarını tanımak daha farklı bir okuma macerasına sebep olabiliyor. İşte yazarını tanıdığım
Muzungu
MuzunguHarun Çelik · Ötüken Neşriyat · 201416 okunma
32’ de Elazığ cezaevinde bir Memedimiz vardı bizim. Kara kavruk oğlan. Sovyet sınırındaki bir karakolda askerlik yapmış. Sonra gelmiş memlekete; bir gün kahvede, ’’Rusların karakolları fena değildi, aç değildiler,’’ gibi bir söz etmiş. ‘’ Komünist oldun.’’ deyip bizim yanımıza tıktılar bunu. Beş vakit namazında. Cin gibi bir oğlan. ’’ Okuman yazman var mı?’’ dedik. ‘’ Harfleri tanıyorum da bir birine vuramıyorum ‘’ dedi. Okuyamıyordu. Epey kaldı bizimle…. Bir gün ‘’ Ne vakit gözü açılacak,ne vakit gerçekleri görecek bu halk ‘’ gibisine dertleşiyoruz.. ’’Baba.’’ dedi, ‘’ bu millette benim gibi, harfleri tanıyor da bir birine vuramıyor.’’
Sayfa 124Kitabı okudu
Hâlimi anlatacak sözler yazamam artık bu kavruk mektuba. Rüzgârdan yan yatmış otlar koydum gerisini sen anla.. ` Birhan Keskin
Niye Ankara'ya gittiğini merak eden Y. Kadri'yi kısaca cevapladı: "Bu vatan yalnız erkeklerin değil ki efendim. Mutlaka benim de payıma düşen bir görev vardır. Kağnı süremem ama hastabakıcılık yapabilirim, asker için dikiş dikebilirim, kimsesiz çocuklara bakabilirim." Y. Kadri heyecanlandı. Bu yepyeni bir sesti. Sessizce kağnıları yeden kavruk köylülere, konuşa konuşa yürüyen doktorlara, eczacılara, subaylara, kocalarını yalnız bırakmamak için göç yoluna düşmüş şehirli kadınlara baktı, deniz okulu öğrencilerini, İneboluluları düşündü, içi dolup taştı: "Bir romanda yaşadığımı düşünüyordum. Yanılmışım. Böyle roman olur mu? Bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele eden bir halkın destanı bu."
Reklam
536 syf.
·
Puan vermedi
Nar ağacı sayesinde Nazan Bekiroğlu ile de tanışmış oldum. Bundan sonrada kitaplarını okumaya devam edeceğimi en baştan belirteyim. Kitap gerek konusu gerek kurgusuyla beni etkiledi fakat sonunu pek beğenmedim. Kitabımız Zehra ve Settarhan’ın ayrı ayrı maceraları arasında gidip gelmeyle ilerliyor. Kitap da muhaciri de gördüm, tehcir edileni de. Ayva yaprağının insanlara nasıl hayat olduğunu da gördüm. Zerdüştlük hakkında da bilgi sahibi oldum. Beni en çok etkileyen bölüm ise İsmail’in defterine yazdıkları oldu. Balkan Savaşında, Birinci Dünya Savaşında halkın ne zorlu durumlarla karşılaştıklarını, savaşın insanları nereden nereye sürüklediğini ve daha nice olayı görüyoruz. Trabzon’dan Zehra ve Tebriz’den Settarhan'ın inanılmaz bir o kadar da zorlu, acılarla dolu ve üzüntülü geçen macerasına tanık oluyoruz. Bu iki ırmağın birleşme hikâyesini okumanızı tavsiye ederim. Settarhan karakterini bu alıntı çok güzel açıklıyor zaten: “Ah Settarhan! Benim saf, dünyadan bîhaber, kanayaklı ama kendisini dünyanın bütün gailesinin ortasında buluveren dedem. Azam’ın kazazedesi, Sofya’nın kafası karışık âşıkı, Tebriz-Tiflis-Batum-Bakü hattında tacir; yanık, kavruk, yaralı ama bir o kadar da hayat dolu, alnını rüzgâra vermiş öylece oturuyor(506)”
Nar Ağacı
Nar AğacıNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 202127,3bin okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.