"Urfa'da çok köy gezdim, insanlar tanıdım. Bu insanlar ki özgür değil, bu insanlar ki topraksız, bu insanlar ki hala KÖLE, Allah'ın kulları değil, AĞA kulları. AĞA'larsa her şeydir. AĞA döver. AĞA söver, AĞA sever! AĞA'lar ekmekle, biçmekle tükenmeyen geniş toprak sahipleri, köy sahipleri... Topraklarının üzerinde yaşayan insanların sahipleri... Yaşamanın iyisi, kötüsü AĞA'nın vicdanına bağlıdır. AĞA isterse köyünü satar, malı değil mi? Köy ile beraber CAN da satılır. CAN, keçi, koyun değil, insanoğludur!
Bu, AĞA kullarının elinden tarımdan başka iş gelmez. Kullar bütün yıl çalışır, ter döker, emir alırsa kan döker! Didinir, uğraşır, ölür, hesap zamanı gelir çatar. Bu insanlara YARICI derler. Derler ya bakmayın siz buna. O, sözdedir. AĞA, çobanın sürü sahibine; "yüz koyundu, kırkı dağdan atladı, ellisinin ödü patladı, dokuzunu kurt hakladı, al şu bir koyunu" dediği gibi. KÖLE'sinin hakkını verir! AĞA, kölesine şehirde bakkal göstermiştir, öteberi alsın diye, pırtırcı göstermiştir, çapıtını alsın diye, borçlar dağlar gibi yığılır, harçlar bölüm zamanı haktan (!) düşülü düşülü verir. Bu öyle bir "taksim" dir ki, ne radyodan, ne Tepebaşı bahçesinde duyabilirsiniz! Kalbinizi, gözünüzü kulağınızı bu taraflara açın duyun taksimi!"