Yoruma geçmeden önce belirtmek isterim ki, çoğu kişinin Sineklerin Tanrısı’nı bir çocuk kitabı olarak gördüğünü ve akıcılığının bazı yerlerde tıkandığını düşündüğünü gözlemledim. Hatta kitabı okuduğumu gören yakın bir arkadaşım da yarıda bıraktığını söylemişti. Açıkçası okuma sürecimde benim de sıkıldığım zamanlar oldu. Ancak okumayı tamamladığımda sonu ile büyüleyen bir kitap olarak aklıma kazındı.
Sonu ile diyorum çünkü çevirmenin hakkını teslim etmek gerekiyor. Çevirisine daha doğrusu esere dair kitabın sonunda düştüğü notlar sayesinde kitaba yönelik bakış açım bir hayli değişti. Bu nasıl oldu derseniz, Mina Urgan kitabın sonunda sembolik roman olan eserin kurgusunda geçen olayların ve kişilerin aslında herbirinin bir şeyleri temsil ettiğini ve bu temsillerin ise okura bir şeyleri aktarmaya çalıştığını söylemiş. Detay vererek kitabı henüz okumayanların heyecanını kaçırma niyetinde değilim sadece merakınızı arttırabilirsem ne mutlu bana.
İçeriğinden bahsetmem gerekirse eserde uygar olabilme ve kalabilme savaşı, iyi ve kötü çatışması genelinde iyi ve kötü güdülerin insan doğasına etkisi, erdem, akıl ve karşıtlığında yozlaşma ve son olarak da kuralcılık gibi temalar işlenmiş.
Eserde dikkatimi çeken bazı cümleler şöyleydi:
“Kurallarımız olmalı ve bu kurallara uymalıyız.”
“Bir dahaki sefere acıma nedir bilmeyecekti.”
“Yaşam bilimseldir.”
“Kurallardan başka bir şeyimiz yok ki bizim!”
Çok uzun süredir kitaplığımda olan Sineklerin Tanrısı’nı nihayet okudum, ve iyi ki okudum. Umarım düşüncelerim okumanız adına faydalı olabilmiştir. Keyifli okumalar dilerim.