“Boş ver, iyidir yaşamak, yine de dayanılabilir yaşamaya. Pazartesiyi sah izler, sonra çarşamba olur. Bilinç halkalar geliştirir, kimliğin güçlenir, acılar olgunlaşma içinde eritilir. Gittikçe çoğalan mırıldanma ve dayanıklılık içinde açıp kapayarak, kapayıp açarak bütün varlığın, bir saatin zembereği gibi içeri-dışarı yayılıyor görünene dek gençliğin ivecenliği ve coşkusu ile koşulur. Nasıl da hızlı akar ırmak ocaktan aralığa doğru! Bir tek gölge bile düşürmeyecek denli yakınımızda gelişen olayların seliyle sürüklenip götürülüyoruz. Yüzüyoruz, yüzüyoruz...
“Ve benim içimde de dalga yükseliyor. Kabarıyor, sırtını büküyor. Bir kez daha yeni bir isteği, sürücüsünün önce mahmuzladığı sonra geri çektiği o gururlu at gibi altımda bir şeyin yükseldiğini ayırt ediyorum. Sen, üzerine binmiş sürdüğüm; şimdi bu kaldırım uzantısını eşeleyerek durduğumuzda bize yaklaşan hangi düşmanı seziyoruz? Ölüm o. Düşmanımız ölüm. Mızrağımı kaldırmış, bir delikanlınınki gibi, Hindistan’da dörtnala at sürdüğünde Percival’ınki gibi saçlarım arkaya uçuşarak üzerine atımı sürdüğüm ölüm o. Mahmuzları batırıyorum atıma. Senin üzerine atacağım kendimi, yenik düşmeden, boyun eğmeden.
Ah. Ölüm!”
Virginia woolf