Kadını üniversiteye,devlet dairelerine kabul ederek özgür kılıyorlar, ama ona yine zevk nesnesi olarak bakıyorlar. Halihazırda yaptığımız gibi,kendisine bu şekilde bakmayı öğretirseniz,kadın hep ilkel bir yaratık olarak kalacaktır.Ya da aşağılık doktorların yardımıyla gebe kalmamaya çalışacak,yani hayvan derecesine bile değil,bir eşya derecesine düşen fahişe ya da çoğu vakadaki gibi manevi gelişim olanağından yoksun,ruhen hasta,isterik,mutsuz bir insan olacaktır.Lise ve üniversite bunu değiştiremez.Bu ancak erkeklerin kadınlara ve kadınların kendilerine bakışın değişmesiyle mümkün olabilir.
Bilgili olamanın neresi kötü? dedi hanımefendi belli belirsiz gülümseyerek. Çoğu kadının sahip olduğu bir alışkanlıkla, yani konuştuğu kişinin söylediği sözlerle değil de o insanın ne söyleyeceği üzerine kendi kafasında yarattığı sözlere yanıt veren alışkanlıkla ekledi: ...
Aslında aşk denince cinsel değil manevi aşk kastedilir. Eğer manevi aşk, manevi beraberlik söz konusu ise, bu manevi beraberliğin sözlerle, konuşmalarla, sohbetlerle ifade edilmesi gerekir. Böyle bir şey yoktu. Yalnız kaldığımız zamanlar konuşmak müthiş zor oluyordu. Yararsız sonuçsuz bir çabaydı konuşmak. Ne söyleyeceğini düşünüp söylüyorsun, sonra yine susuyorsun, söyleyecek bir şey bulman gerekiyor. Konuşacak bir konu yoktu. Bizi bekleyen yaşamla, düzenle, planlarla ilgili söylenebilecek her şey söylenmişti, daha ne söyleyenecekti?
Bu yıl Tolstoy'un okumadığım eserlerini de okuyarak, eserleri ve düşünceleri hakkında daha sağlıklı yorumlar yapabilme adına Tolstoy'u daha iyi tanıma hedefi koyuyorum kendime. Okuduklarım kırmızı olacak ve umarım yıl sonunda hepsi kırmızı olur.
BU YIL HERKES TOLSTOY OKUSUN :)
- Çocukluk, Gençlik,