Kitap, 1928 yılında yazarın bir konferanstaki konuşmalarından derlenmiş.
Kitap bir yandan kadının toplumdaki yerini sorgularken, diğer yandan da dönemin ataerkil toplum yapısı hakkında da bilgi veriyor. Kadının her anlamda engellendiği, kısıtlandığı, ezildiği ve tüm bunlara kör ve sağır kalındığı bir dönemde böyle cesur bir kitap yazmak gerçekten güzel bir mücadele örneği olmuş.Maalesef geçmişten günümüze geçerliliğini, evrenselliğini koruyan bu sorunlar hala devam ediyor. Kadınlar da kendi kimliğini inşa etmeli ve bu alanlar erkeğe sağlandığı gibi kadına da sağlanmalı; kimlik, kadınlara dayatılan bir şey olmamalı.
Yazar, tarih ve edebiyat dünyasında neden erkekler kadar kadınları da görmüyoruz, kadınlar neden erkekler kadar yaratıcı değil gibi soruların sebeplerini bize objektif bir şekilde örneklerle anlatıyor.
Kitaptaki ilk bölümde açıkçası ben ne okuyorum, okudum dedim. Daha sonra biraz daha oturdu, anlaşıldı anlatılanlar. Bir de kitapta adını bildiğimiz ve bilmediğimiz çokça kişiden bahsedilmiş, onlara yabancı kalınca kitabın akıcılığını biraz etkiliyor. Çünkü adını okuğumuz kişiler hakkında aklınızda oluşan bir şey olmuyor maalesef ve bu da bizi duraklatıyor. Bu yüzden kitabı okumadan önce adı geçen kişiler hakkında bilgi edinmek kitaptan daha da verim almamızı sağlayacaktır.
Bilinç akışı tekniğine benim gibi yabancı olanların okurken biraz zorlanacağı bir kitap. Sanırım bu teknik yüzünden istediğim verimi pek alamadım.