Uzun zamandır okumak için sabırsızlandığım “Madame Bovary” malesef beklentilerimin bir miktar altında kaldı.
Hayata dair faydalı mesajlar, dersler vermesinin yanında yer yer tekrara düşmesi,kitabı okumamı zorlaştıran bir özellik oldu.
Tasvirler, betimlemeler sıkıcı gelmedi bana, aksine edebi yönü güçlendirdiği için hoşuma gitti.
Her bir karakterin, hayata dair bir duygu veya düşünceyi temsil ediyor olması çok güzeldi ama karakterler üzerinde daha fazla durulmasını isterdim. Mesela felsefeyi temsil eden Eczacı Homais ile dini temsil eden Rahip Bournisien arasındaki fikir çatışmalarına daha fazla yer verilmesini isterdim ama belki de kitabın yazıldığı dönemde bu kadarı bile çok cesurcaydı.
Emma’nın aslında çok güçlü, akıllı bir kadın olmasına rağmen, bunun farkında olmaması çok üzücüydü. Yaşadığı mutsuzluğu dış etkenlere bağlaması ve doğal olarak bu mutsuzluğun çözümünü de başkalarında bulmaya çalışması, yaptığı hataların birincil sebebiydi. Aşk sandığı şey aslında; aradığı iç huzuru bulmak, istediği, hak ettiğini düşündüğü hayatı yaşayabilmek için kapıldığı hırstan, içinde bulunduğu boşluğu doldurmak istediği bir arayıştan ibaretti.
Günümüzdeki birçok kadının da Emma’yla aynı durumda olduğunu düşünüyorum. Aklının, gücünün farkında olmayan; mutluluğu,huzuru kendi kendine elde edemeyeceğini zannedip, yanlış insanlarla yola çıkıp, hayatını çıkmaza sokan birçok kadın örneğiyle yaşıyoruz malesef..
Oysa ki mutlu olmak bir seçimdir ve belki biraz zorlayıcı olmasına rağmen doğru olan bu mutluluğu kendi içimizde bulmaktır..
Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar dilerim.