Bir bağımlılığın hayatın tamamını nasıl ele geçirdiğini anlatan çok güzel bir uzun hikayeydi.
Dr. Bomgard isimli doktorun taşradan şehre atanalı birkaç ay olmuştur, bu süreçte şehre adapte olmaya çalışmaktadır. Bu adaptasyon sürecini tamamladıktan sonra şehrin taşraya göre daha fazla olan imkanlarıyla beraber rahat bir yaşam sürmektedir. Birden eski görev yerinden gelen bir mektupla uyanır. Mektubu yazan kişi üniversiteden sınıf arkadaşı olan ve taşradaki eski yerini alan arkadaşı Dr. Polyakov’dur. Polyakov, Bomgard’dan çaresiz bir şekilde yardım istemektedir; onu taşraya çağırmaktadır. İlk başta hastalığı ne acaba, mektupta hiçbir şey yazmamış diye dehşetli bir meraka düşer. Bomgard gerekli izinleri alıp yola çıkmak üzereyken Polyakov’u taşradan can çekişen bir halde getirirler. Bomgard, Polyakov’un kendisini silahla vurup intihar ettiğini görünce şoka girer. Bu esnada Polyakov can çekişirken son isteğini dile getirir: Bağımlılığı süresince yaşadıklarını yazdığı kara kaplı defterin Bomgard’a verilmesi.
Asıl hikaye bu anılardan oluşmaktadır. Polyakov, morfine nasıl başladığını, aslında ona bağımlı olmadığını, daha sonra istediği zaman bırakabileceğini düşündüğü şeyin hayatını nasıl ele geçirip onu bambaşka biri haline getirip sonunu getirdiğini satırlarca yazmıştır. Ayrıca Polyakov bu bağımlılığı nedeniyle gerçekle olan bağını yitirmiş, o sıralar gerçekleşen Ekim Devrimi, II. Nikolay’ın devrilmesi, dışardan duyulan mermi sesleri onun için herhangi sıradan bir olay halini almıştır.
“Yağmurun iri damlaları, dünyayı bir perde gibi gizliyor benden. Gizlesin varsın. İstemem artık dünyayı, dünyada da kimse beni istemesin artık.” (s.38)
Mihail Bulgakov