Bu kitap hakkında ne söylesem, doğru olur bilemiyorum. Emin olabildiğim bir fikrim olduğundan dahi emin değilim zira.
Çok ilginç bir üslup ile kaleme alınmış, içeriği itibari ile ise pek ilginç olmayan bir kitap. Alışıldık bir konu anlatıyor Sally Rooney bize, hiyerarşik lise ortamında ötekileştirilen genç bir kadın ve gözler önünde, basamakların tepesindeki iyi çocuk…
Buraya kadar sıkıntı yok, açıkçası insanların okudukları bir takım yapıtları klişe olarak nitelendirmesini anlamıyorum. Tarih boyunca edebiyatta süregelen bir durumdur çünkü bu. Klasisizm akımı doğar, yazarlar benzer konuları işler, ardından Romantizm çıkar yine aynı mesajlar yazılır aktarılır okuyucuya. Mesele bu olmamalı. Önemli olan ne anlattığı değil nasıl anlattığı da olmalı, değil mi?
Yazar bu konuda özgün bir iş başarmış fikrimce, çok farklı bir dil. Tamamen yer mekan betimlemesinden soyutlanmış bir anlatım, öyle işte. Dersiniz ki, okudun da ne oldu? Bilmiyorum. Sanırım bilmeme de gerek yok. Yine edebiyatın tek amacı bu olmamalı çünkü. (Bunu hiç okumasam da olurdu diyen dostlara istinaden yazmak istedim.)
Yine de yazarın duygu yönünden fazlaca sönük kaldığı yadsınamaz bir gerçek olsa da, ben sanki en başta niyeti zaten buymuş gibi hissettim. Bambaşka bir bakış açısıyla anlatılan, romantizm ve dostluğun iç içe geçtiği, ilişkilerde bireylerin iç dünyasına da ışık tutan bir hikaye. Sonuç olarak merak ediyorsanız buyurun okuyun derim sizden bir şey eksiltmeyeceği kesin :) Olmadı dizisini izleyebilirsiniz. Farklılıklara ilgi duyan bir kişilik olarak ben sevdim diyorum, neticede hayatın her anı gibi yeni bir deneyimdi.