sedirde al yeşil, dal dal bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
öz kardeşi musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
çelebi sultan memet tahta çıkmış hünkâr idi.
çelebi hünkâr idi amma
âl osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi.
Şeyh Bedrettin Destanı
Şeyh Bedreddin, Nazım Hikmet’in 1936’da yazdığı ‘Şeyh Bedrettin Destanı’ sayesinde kitlelerce tanınır hale gelmişti.
Günümüzde Yunanistan topraklarında bulunan, Edirne yakınlarındaki Simavna kasabasında 14. yüzyılın ikinci yarısında doğan Şeyh Bedreddin, yeryüzündeki servetin eşit paylaşılmasını ve halkların kardeşliğini savunarak, Osmanlı idaresinden memnun olmayan köylüleri, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal gibi isimleri etrafında toplayarak bir ayaklanma başlatmıştı. İsyanı bastıran Osmanlı padişahı I. (Çelebi) Mehmed tarafından idam edilen Şeyh Bedreddin, Serez'de toprağa verilmişti. 1924’te mübadele sırasında Serez’den Türkiye’ye göçenler, Şeyh Bedreddin’in kemiklerini de beraberlerinde getirmişler uzun süre Topkapı Sarayı Müzesi’nde saklanan bu kalıntılar, tartışmaların ardından 1961 yılında, bugün hala gömülü bulundukları, İstanbul’un Cağaloğlu semtindeki II. Mahmud Türbesi haziresinde defnedilmişti.
Unutma ki! Yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun da mücadele den korkma. Bilesin ki atın iyisine doru yiğidin iyisine deli derler