Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Allah belanızı versin
Kızılbaşlar şah İsmail 'in emriyle Kûfe'deki Ebu Hanife 'nin türbesini yaktılar; mezarını açıp kemiklerini yakıp, küllerini ətrafa saçdılar
Sayfa 90
Bu yazıyı okurken "Sübhanallah"dedim. İlk bilgiyi biliyordum
Ordusuna geçit resmi yaptıktan sonra Şah 'a bağlı olanların kendilerini minareden atmaları istendi. Kızılbaşlar bu emre kayıtsız uyup sırayla minareye çıkıp aşağıya atlmaya başladılar. Yüzden fazla kişi atlayıp, çok sayıda kişi de atlamak için sıraya girince Osmanlı elçisi gördüğü manzara karşısında dehşete kapılıp, gösterinin durulmasını rica etti. Ayrıca Muhammed kere ve ailesinin yakılması da Osmanlı elçisinin önünde cereyan etti.
Sayfa 83
Reklam
Yamyam Kızılbaşlar
Murad bey-i Türkmen bir çubuğa sarılıp kebab yapıldı. Şah ondan herkesin bir lokma yemesini istedi. Sufiler öyle bir hücum ettikler ki,ne et kaldı ne kemik. (Tarih -i İlçiy-i nizam-şah s-24-27)
Sayfa 79
Sultan'ın adı Kızılbaşlar arasında Kanlı Selim, Zalim Selim diye anılmaya başlandı.
Sayfa 158 - Kapı Yayınları 23. Baskı Nisan 2020Kitabı okudu
Bunu biliyorum:D
Venedikli bir tüccarın anlattığına göre Kızılbaşlar şahlarının yanında savaşmaktan ve ölmekten büyük haz duyuyorlardı. Öylesine büyük bir sevgi ile bağlanmışlardi ki , birinin başına bir bela gəlsə Allah yerine Şah'a dua ediyor, savaşta zırhsiz ve belden yukarısı çıplak olarak savaşıyor ve "Şah ! Şah!" diye bağırıyor, canlarını onun yolunda vermeyi kendileri için şans addediyorlardi. Hatta bazıları onu tanrı gibi görüyor ve asla ölmeyeceğini düşünüyorlardı..
Sayfa 59
Anlaşılıyor ki, şeyhin (İsmail)yaşından çok vücudunun varlığı önemliydi ve Kızılbaşlar şeyhlerine ilahi tecelliyi görüyorlardı. Fəzlullah ruzbihan hunci 'nin " bunlar şeyhlerini ilah gibi görüyorlardı" ifadesi de bunun doğruluğunu kanıtlamaktadır.
Sayfa 39
Reklam
Başlıyorum
İranlı tarihçi Abdülhüseyin( olum bu nasıl ad?) Nevai bir safevi kroniği olan Tekmilet- ül Ahbar 'ın girişine Kızılbaşlar hakkında " genellikle bilgili insanlar değillerdi. Süvarilik, okçuluk , avcılık ve adam öldürmekten başka bir şey bilemezlerdi ...' diye yazmıştı.
Kuti ve Dujik tarafında tamamen özgür yaşayan bu bağımsız aşiretlerin hepsi de yerleşiktir. Onlar Dersim'in aşağı bölgeleri henüz baş eğdirilip tabi kılınmamışken yaşadıkları o yerlerin adlarıyla tanınırlar hâlâ: Hıran, İzol, Bulanuğ vb. Ama Osmanlı o aşağı kısımlara hükmetmeye başlayınca oraların Kızılbaş Kürtlerine karşı haksız davrandı. Kürtler, onurlarının ayaklar altına alındığını görünce, mal, mülk, ne varsa, her şeylerini bırakıp, Osmanlı'nın girememiş olduğu Kuti Deresi ve Dujik'e yerleştidiler. Böylece baskı altındaki Kızılbaşlar Kuti ve Dujik çevresinde toplanarak yerel soydaşları ile birleştiler ve bir yiğitler diyarı ve tam bir Arşagavan oluşturdular.
Sayfa 117 - Aras
Dön köye Hasan. Sen bir Kürt oğlusun. Babanda yiğitti. Hem de Kızılbaş oğlusun sen. Kızılbaşlar korkmazlar. Yüce dağların kartallarına benzerler.
MUM SÖNDÜ
“Türkmenlerdeki bu dinsel anlayışa daha önce Babailerde de rastlamıştık. Yandaşları kızıl başlıklar, beyaz cübbeler ve çarıklar giyerlerdi. Kızıl başlık giyme âdeti Türklerde karanlık çağlara kadar gider “Kızılbaş”lar bunu Ali’ye saygı ifadesi olarak giyerlerdi. Allah’ın tüm halklara görünmüş olduğu ve bu nedenle de onların dinine karşı savaş açmanın gereksiz olduğu yollu bağdaştırıcı bir inanca bağlıydılar. Bâtıni ve kalenderîler gibi şarap içer, hatta onu kutsal içecek sayarlardı. İslamiyet öncesi güçlü Şamanist kalıntılar dinselliklerine damgasını vurmuştu. Her yıl kadın ve kızlar törensel bir dans yaparlar ve dansın sonunda dede, yani ayinin yöneticisi içlerinden seçilmiş bir tanesiyle birleşirdi ki, bu onların üretkenlik kültlerine bağlılıklarına açıkça dikkati çekmektedir.”
Reklam
200 syf.
10/10 puan verdi
Kitap, Ermeni bir gezginin gezdiği bölgelere yönelik izlenimlerini anlatıyor. Yazımı objektif buldum. Dersim'i Alevi ve Kürt okumaları, 38 katliam okumaları dışında anlamak için güzel bir eser. Kitabı okurken Dersimliler ile Ermeniler arasındaki dostluğu, Harput Ermenilerinin yaşadıkları eziyetleri anlıyorsunuz. Şu an anımsamamakla birlikte birkaç büyük Ermeni manastırından bahsediliyor. Keşke bunların yeri tespit edilip tekrar inşa etme imkanı olsa. Dersim'de aktif bir Ermeni kilisesi yok. Onlar da Dersim'de yaşadı, emek ve gönül verdi bu topraklara. bu nedenle bugün onların da temsil edilmesi gerekiyor. Dersim'de bir Ermeni kilisesi olsa kötü mü olur? Dersimli Kızılbaşlar bu adımı atar ama esas mesele Devletin burada kolaylaştırıcı olmasıdır. Okumanızı tavsiye ederim.
Dersim: Seyahatname
Dersim: SeyahatnameAntranik Yeritsyan · Aras Yayıncılık · 201220 okunma
Sadece DEDİLER
Türk'üm dedim faşist dediler. Kürt'üm dedim, hadi lan bölücü dediler. Laz'ım dedim, hadi lan devşirme Rum dediler. Çerkez'im dedim, hain Ethem'in torunları dediler. Alevi'yim dedim, dinsiz kızılbaşlar dediler. Ezidi'yim dedim, Yezid'in pis soyu dediler. Arabım dedim, pis yobazlar dediler. Ben dedikçe onlarda birşeyler dedi. İnsanım diyecektim ama; İnsanlığa ait herşeyi yok ettiler. Kazım Koyuncu
Ben ilk adımda as­kerlerimi dindar ve mutaassıp zannetmiş, fakat cahil bulmuştum. Ama ne de olsa bunlar cahil fakat Müslümandır diyordum. Halbuki biraz sonra anlaşıldı ki, hepsinin nüfus kağıtlarına ve künyelerine geçirilen bu «İslam» kaydına bakmayarak, bu kalabalığın içinde bir sıra bir­ birini tutmaz dinler, yahut din tortuları, mezhepler, inançlar, tari­katlar canlı olarak yaşamaktadır. Bunların hepsinin ruhlarına kök­süz inançlar, vehim, şüphe ve geçmişin tortuları hakimdir. Hatta bir aralık inandım ki bölükte hiç olmazsa, aslını bilmeden de olsa kendini «İslam» sayanlar, çoğunlukta bile değildir. Aleviler, Yezidiler, Kızılbaşlar ve daha akla ve tasnife gelmeyen ve hepsi de geçmişin bilinmeyen köklerinden gelip, mensubunu karmakarışık bir insan çamuru içinde yaşatan bir sürü itikat döküntü­leri, bu insanları parça parça birbirlerinden ayırmaktadır. Bu görüş ve kanılara varınca, bölüğün daha ilk adımda dinini, milletini ve vatanını bilmemesi şeklinde meydana vurduğu sert gerçek güçlükle de olsa, birtakım tarihi ve etnik sebeplerle az çok izah edilebilir bir hal almaya başladı.
Şeref Han 939 (1532-1533) yılında da Van gölünün ortasında bulunan Ahtamar kalesini ele geçirmeye yöneldi. Bu kale eski zamandan beri Rojki aşiretinin egemenliği altında bulunuyordu. Fakat son zamanlarda Şenbo hükümdarları tarafından ele geçirilmişti. Şeref Han birkaç gemiye asker ve cephane doldurarak bunlarla kaleye saldırdı ve çarpışarak orayı da ele geçirdi. Bu kalenin o zamanki yöneticisi olan Hakkârili Melik Bey'in oğlu Rüstem Bey de bu çarpışmada bir tüfek kurşunuyla öldürüldü. Bohtanlılar'ın istila etmiş oldukları İs'ird ( Siirt) bölgesini onlardan alarak, eski hükümdarı olan Hasankeyfli Melik Halil'e verdi. Nitekim daha önce anlatılan olaylarda da bu, detaylı olarak geçti. Şeref Han ayrıca, Melik Halil'den Erzen Nahiyesi'ni alıp Sasonlu Muhammed Bey'e verdi. Ayrıca Şeref Han, Şeyh Emir Bilbasi'yi, Hakkârili İzzeddin Şir'in yardımına ve onu, Kızılbaşlar'ın kendisine karşı desteklediği Mahmudiyan aşiretinin şerrinden kurtarmaya gönderdi. Ayrıca, Kızılbaş Ürkmez Sultan'ın Van kalesine hapsetmiş olduğu İvaz Bey Mahmudi meselesine müdahale etti ve daha önce anlatıldığı gibi kendisini güç kullanarak serbest bıraktırdı.
Sayfa 465 - NûbiharKitabı okudu
Şah İsmail Safevi ayaklanıp Irakeyn ve Azerbaycan vilayetlerini Türkmenler'in elinden aldı. Ardından Diyarbekir, Musul ve Sincar vilayetlerini de ele geçirdi ve Cezire'yi de istila etmek için Kızılbaşlar'dan bir ordu gönderdi. Ne var ki, Emir Şeref bu orduya karşı şiddetle direndi ve kendisiyle Kızılbaşlar arasında yapılan birkaç
Sayfa 170 - NûbiharKitabı okudu
594 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.