Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır.
“Oyuncak bebek ebediyen, daha ben onu istemek için kullanacağım sözcükleri dahi öğrenemeden, kayıplara karışmış, cümlelerimin orta yerinde her şeyi içine çeken koca bir delik bırakmıştı... Kendimi kayıp bir oyuncak bebek gibi gördüm; bir kenara atılmış, sahibesiz.”
Sayfa 59 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
herkes uyanıkmış bu saate kadar :)
şimdi bir yerde okudum ve sizlerin düşüncesini de merak ediyorum .. Şimdi , çocukluğunuz karşınızda olsa ona ne söylerdiniz ? Ben ; Seni tanımladıkları kişi değilsin söylenen herşeyi inanma ve tanımlandığın kişiliğe bürünme. Yakında benliğinle tanışacaksın ve özünü anlayacaksın ... demek isterdim ... ya siz ?
Bir çift badem ağacı bulmak lazim
"Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ Hiçbir yere gitmiyor."
Çocukluk, insan ömrünün, bütün mevsimlere rengini vuran ilkyazıdır.Akıl almaz bir saflık, sakıncalı sorular, sonsuz bir değişim.Bir coşku aylası, dünyanın aşınmış yüzünde.Yalınlık, güç, iyilik, direnç.İnsanın ileri yıllarında, yılgınlıkta, kirlilikte dönüp dönüp yunduğu, el değmemiş saklı su.İnsanlığın yapıp yarattığı ne varsa olumlu olumsuz, onu geleceğe taşıyan biricik olanak.
Öfke içinde büyüyoruz. Oturduğumuz semte, sokağa, odalara, eşyalara, kış aylarında güçlükleısıttığımız, eskimiş, ortası çukur pamuk yataklara öfke duyarak büyüyoruz.
Sayfa 23
Reklam
Can attıkları şey:büyümek!..
~•~ Kar yağarken serçeleri seyrettim, Çocuklarım geldi birden aklıma; Sabırsızlanıyorlar büyümek için, Gelmeyin, burası derin! ~•~
''Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!''
Kent yaşamına alışmış. Koşulları hızlı bir gerçekçilikle benimsiyor. Oysa ben henüz taşra bahçelerinin erik ağaçları altındaki durgunluktayım.
Geceleri anneme sokulunca hem soğuktan korunuyorum, hem de yalnızlıktan.
Reklam
Şimdi taşrada değiliz. Geniş tahta evler arasındaki meyve bahçeleri sessiz kasabalarda kaldı. Ve sessiz kasabalar da 50’li yıllarda. Eriyen karlar altında açan sarı, mor çiğdemler topladığımız Esentepe’nin yüksek çamları soyut bir çocukluk düşü.
Bir zamanlar beden eğitimi öğretmenliği yapmış babam, düdüğünü saklamış. Sabahları çizgili, bol pijamasını çıkarmadan düdüğünü öttürüyor: — Nazlıydın niçin geldin askere? Haydi kalk! Haydi kalk! Borazan gibi bir sesle bağırıyor. Uyanıp, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kendimi Süm’ün koynunda buluyorum. Babamın bu evle, askerlik arasında ne gibi bir bağlantı kurabileceğini düşünüyorum. Babam ev yaşamında askeri bir düzen istiyor. Bu kesin. Zengin olsa belki de kapıda borazanlar çaldıracak... Babamın kuşağındaki Türk erkekleri ne büyük bir ordu ve askerlik sevgisi besliyorlar...
Ne güzeldi çocuk olmak…
Birkaç tahta parçası, kutular, yırtık bir masa örtüsü ve belki bir avuç taşa birazcık da hayal karıştı mı, ah, ne oyunlar oynanırdı.
Yine hangi düşümün kuyusuna düştüm bilmiyorum ama içimdeki yaşım hâlâ çocuk...
628 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.