Hoşgörü aslında muhafazakâr bir pratiktir,çünkü farklılık burada katlanılan bir şeydir.Tolerans veya hoşgörü hâlâ katı bir özimgeye,net kontürlere sahip bir kimliğe bağlıdır. İnsan kendini hâlâ Öteki'nden kesin çizgilerle ayırmaktadır.Ayrıca iktidardan da tamami ile uzak değildir hoşgörü pratiği.Azınlıklar iktidardaki çoğunluk tarafından hoş görülür, tolere edilir.
Guiseppe Donizetti bir Katoliktir, ama çok sesli Müslüman şarkıları bestelemiştir. Napoleon'a hizmet etmiş, ama İslamın halifesi II. Mahmud'un hizmetine girmekten de çekinmemiştir. Bir İtalyan olarak liva'lığa (paşa) kadar yükselmiş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun milli marşlarını bestelemiştir. Ama bir Katolik olarak İstanbul'daki bir katedralin mahzenine gömülmüştür.
Gustav Mahler'in dahi Avusturya operası direktörlüğü görevine getirilmeden önce resmen Musevilikten Hristiyanlığa geçmesi şart koşulduğu düşünülürse, Donizetti'nin Türk müzik tarihinde her zaman ne derece hoşgörü ve takdirle kabul gördüğü ve ölümünün 150. yılında hatırasının ne kadar canlı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
“Hoşgörü”nedir? Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım,çünkü hoşgörü doğanın ilk yasasıdır.”
“Her şey incelikten, insan kalınlıktan kırılır.
Gençlere kalın ve kaba davranmak yerine esnek ve ince ve de sabırlı davranırsak, onları hayatlarının olumlu dönemine kazasız belasız taşımış oluruz.”