Acaba o kızlar şimdi ne yapıyorlardı? Şehirde, sokakların gürültüsü, tiyatroların uğultusu, baloların ışıkları içinde elbette ki, gönüle ferahlık veren, hisleri geliştiren bir hayat sürüyordu.
Ah, siz, sonsuzcasına uzanan yollar! Ne güzelsiniz! Kaç kez boğulmak, yok olmak üzereyken sizlere sarıldım, sonsuz cömertliğinizle çekip çıkardınız, kurtardınız beni! Bütün o büyüleyici düşlerimi, ozanca hayallerimi hep sizinleyken yaşadım!
Ama istiyordu ki sevgileri sakin sakin akmaya başlamazdan önce kaynaktan fışkırarak çıksın, onu bir defa olsun kana kana içsinler, sonra ömürlerinin sonuna kadar bu mutluluk kaynağının nereden çıktığını bilerek yaşasınlar.
Dokuz yaşındaydı, daha çocuktu; ama kendi ruhunu tanıyordu, ruhu onun için değerliydi, gözkapağının gözü koruduğu gibi onu koruyordu ve elinde sevgi anahtarı olmayan kimsenin ruhuna girmesine izin vermiyordu”.
Acılarının kaynağı olan şeyin manevi sevincinin kaynağı olduğunu, ayıpladığı, kınadığı ve nefret ettiği zamanlarda çözümlenemez görünen şeyin, bağışladığında ve sevdiğinde basit ve açık bir şey olduğunu hissetmişti birden.
Bir insan diğer insanları ne denli sevdiğinden sürekli söz ediyorsa, bunu neden ilan etme gereğini duyduğu sorusu da akla gelir. Çünkü insanları gerçekten seven biri, bunu sürekli dile getirme gereğini duymaz, sevgisini yaşantıya çevirir.