"Muhteşem Gatsby"nin sıklıkla büyük bir aşk hikayesi olduğu iddia edilir ve bu ünvanı sadece romantik ögeleri için değil, daha geniş temaları için de hak edebilir. Eser, 1920'ler Amerika'sının lüks atmosferinde, Fitzgerald’ın anlatısı, milyoner Jay Gatsby'nin malikanesine yerleşen savaş gazisi Nick Carraway üzerinden
Fâni olanın az mutluluğunu, bâki olan değerliye tercih edene şaşarım.
Öyle ki o, genişliği gökler kadar olan cenneti, hastalıklar-kusurlular arasında dar bir hapis karşılığında satmıştır…
"Fâni olanın az mutluluğunu bâki olan değerliye tercih edene şaşarım. Öyle ki o, genişliği gökler kadar olan cenneti, hastalıklar - kusurlular arasında dar bir hapis karşılığında satmıştır."
- İbn Kayyim
Kusursuzca Kusurlular serisinin üçüncü kştabı olan bu kitapta Sergei'nin hayatı anlatılıyordu.
Babasını öldüren ve onu zorla alıkoyan Diego ' dan kaçmak için İtalyan mafyasına gidecek olan tıra binen Angelina tırı Rus mafyasının alıkoymasıyla Sergei ile yolları kesişir. Sergei 'ye ilaç olur. Sergei'nin geçirdiği nöbetlerde ona yardımcı olabilen tek kişidir çünkü Sergei'ye nöbet sırasında kimse yaklaşma cesareti gösteremezken Angelina bunu korkmadan ve ilk başlarda biraz da nöbet geçirdiğinin farkında olmadan yapar. Bunu fark eden Sergei'nin kardeşi Roman Petrov Angelina' yı tehtit eder Sergei'nin yanında kalmasını sağlar. İkilinin bağları gittikçe güçlenir...
Kitap serinin diğer iki kitabı gibi akıcı hızlı okunan bir kitaptı ben seride en çok ikinci kitabı sevmiş olsam da bu kitapta çok güzeldi
Kitabin konusu akici ve kendini okutuyor. Ilk kitabi da cok severek okumustum. Bu tür kitaplari okumayi seviyorum. Bazen gerçeklikten kopmak biraz hayal kurmak istersin işte o zamanlar bu tür kitaplar ilaç gibi gelir. Alice'ye çok üzüldüm. Çünkü ailesine göre mükkemmel olmali ama degil. Bir sevgi ya da ilgi göstermiyorlar. Disardaki insanlara göre de çok kusursuz. Gem basbakani adete annesi gibi kusurlular duzeltilmeli mukkemmel olmali. Disaridakiler de fazla iyi diye aralarina karisamiyor. Cunku insanlarin buyuk bir kismicok cikarci. Kitap hakkinda spoylir vermedim oley.
Böyle bir güne;
Gün aydı diyemeyiz
Sabahına güneş doğdu diyemeyiz
Gidenler döndü diyemeyiz
Kalanlar yaşama tutundu diyemeyiz
Özlem bitti diyemeyiz
Acılarımız dindi diyemeyiz
Her şeyi unuttuk diyemeyiz
Asli kusurlular hesap verdi diyemeyiz
Ve yaşananlardan ders aldık diyemeyiz
Müslümanlar genel manada son derece olumsuz şartlarda bulunuyorlar. Çünkü Kur'anî söylemlerini hayatlarına aktarmakta kusurlular; doğru yolu biliyorlar, ancak yanlış yolda gitmeyi tercih ediyor veya bu yanlış gidişatlarını doğrultmanın çabasını yeterli düzeyde gösteremiyorlar. Böyle olunca da Kur'an'ın çağrısı, söylemi, vaadi bir türlü hayatta karşılığını bulamıyor. Her bir ayet söz, anlam ve gaye açısından üç aşamada değerlendirilecek olursa; Müslümanlar Kur'an'ın gayesini terk etmiş bulunuyorlar. Artık, ellerindeki ilahi rehberin gayesini düşünmüyorlar. Kur'an'ı anlamaktan da büyük oranda uzaklar; İlahi kelamı anlamak gibi bir kaygıları yok. İnsanların ekseriyetinin Kur'an'la ilgilisi onu anlamadan ve düşünmeden okumaktan ibaret. Anlamadan okunan Kur'an ile hidayete ermenin, cenneti kazanmanın hayali kuruluyor. Tüm bunların sonucu olarak, Kur'an, rehber kabul edildiği söylenen ancak rehberliğine uyulmayan bir kitaba dönüşmüş ve Peygamberin "Ey Rabbim! Kavmim Kur'an'ı terk etti" (25/30) ayetindeki yakınması gerçeklik kazanmış bulunuyor.
_Bazı insanlar kendi güneş sistemlerinde yaşarlar. Onları orada ziyaret etmek gerekir.
_En derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı. En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı. En derin yaralarla başlar en derin gülücükler.
_Sevdiğiniz insanları düşünüyorsunuz, ama daha derine inin, sonunda sevdiğinizin onlar
Epikuros, Atina’daki bahçesinde korkulara karşı konuşmalar yapardı. Tanrılardan, ölümden, acıdan ve başarısızlıktan korkmaya karşı konuşmalar.
Tanrıların bizimle ilgilendiğine inanmak tam bir saçmalıktır diyordu. O ölümsüzlükleriyle, o mükemmellikleriyle bize ödül ya da ceza verdikleri yok. Tanrılar korkulacak varlıklar değiller, çünkü biz ölümlüler, biz kusurlular onların ilgisizliklerinden başka bir şeyi hak etmiyoruz.
Ölüm de korkulacak bir şey değildir, diyordu. Biz var olmayı sürdürdüğümüz müddetçe, ölüm diye bir şey yok; ölüm ortaya çıktığında da artık biz yokuz.
Acıdan korkmak mı? En çok acı veren şey acıya karşı duyulan korkudur, ama acının kaybolmasından duyulan mutluluk kadar keyifli bir şey yoktur.
Ya başarısızlıktan duyulan korkuya ne demeli? Hangi başarısızlık? Yeterli olanı az bulan kişi için hiçbir şey yeterli değildir, ama hangi şöhret bir akşamüzeri dostlarla sohbet etmenin zevkiyle kıyaslanabilir? Hangi güç bizi gereksinim kadar sevmeye, yemeye, içmeye itebilir?
Yaşamın kaçınılmaz ölümlülüğünü mutluluğa çevirmeyi öneriyordu Epikuros.
Mutsuz evlilikler yok, kusurlu evlilikler var, kusurlular çünkü kusurlu insanlar tarafından yapılmışlar, bunlar tam olarak gelişmemiş, hasattan önce tarladan atılması gereken insanlar.
Evett sevdiğim bir yazarın sevdiğim bir serisiydi. Ütopik bir romanı, Celestine adında mükemmel sayılabilecek bir kızın yaşadıklarını okuyoruz. Bu romanda hayatı ve insanları kontrol eden bir oluşum var: Divan. Divana göre insanlar yargılanır ve belirli bölgelerinden damgalanırlar K harfiyle. Yeni isimleri ise Kusurlu olur herkesin gözünde. Bir kusurlu olmak ise cam fanusta, hapiste yaşamak gibidir.
Roman Celestine' i anlatıyor. Bu kızımız 17 yaşında. Divanın Baş Yargıcı Bosco' nun oğlunun sevgilisi, aynı zamanda komşular. Celestine her zaman örnek bir öğrenci, evlat ve sevgili. Kardeşi Juniper ' dan farklı olarak kurallara uyan ve savunan, başkaldırmayan ve Divan' ı seven bir kız.
Olaylar bir otobüs ve yaşlı adamla başlıyor. Kusurlu olan bu yaşlı adam otobüse biniyor ve astım krizi başlıyor. Kusurlular için ayrılan koltukta oturan diğer insanlar ise Celestine' in tüm ısrarlarına rağmen yerlerinden kalkmayınca ,Celestine yaşlı adama yardım edip diğer koltuklara oturtunca sirenler çalıyor ve Celestine için hayat yeni başlıyor.
Ben genel olarak yazarın kalemini çok sevdim.
Celestine' i ise apayrı sevdim. Çok cesur ve akıllıydı. Bir rol modeldi tüm Kusurlu' lar için.
Kesinlikle önereceğim bir roman. İyi okumalar.
Bu kitabı okumaya karar vermek, benim için kolay olmadı. Dizisi olduğunu biliyordum, okumak ve okumamak arasında ikilemde kaldığım zaman hiç olmadı, dizisini izleme fikrine sıcak bakıyordum. Fakat şimdi diziyi izlemek istemiyorum. Çünkü benim için, izlerken oluşan o duygu yoğunluğu bayağı sarsıcı olabilir.
İlk başta basit bir gençlik/aşk