Modern zamanların çocukları olarak bizler çok şey yitirdik, birçok değerimiz elimizden kayıp gitti. İşin kötüsü bu kaybın farkında da değiliz. Meşgulüz, yoğunuz, amansız bir koşuşturma içindeyiz. Bununla beraber hayatımızda hep
bir şeylerin eksikliğini hissediyoruz. Neyi ıskalıyoruz, ihmal ettiğimiz nedir? Bunu düşünecek vaktimiz de yok maalesef. İki kapak arasına aldığımız bu metnin asıl amacı biraz da büyük şairin, “Neyi kaybettiğini hatırla!” dediğidir: Önce bir eksiğimiz, bir kaybımız olduğunu hatırlamak / hatırlatmak istiyoruz. Sonra da vüsatimizce yitik olanın ne olduğuna işaret etmeyi, onun adını koymayı murat ediyoruz.
Bunu yaparken çok çetrefilli, alımlı, felsefi ve teorik cümlelerin arkasına sığınmadık. Zira amacımız büyük büyük laflar etmek değil, bir başlangıca vesile olabilmektir. Çok değil sadece bir yaraya merhem olabilirsek, bir kalbe
dokunabilirsek, bir gönülde umut ve merhamet ışığı yakabilirsek bu bize yeter. Sadece bir kardeşimizin “fabrika ayarı”yla, yani fıtratıyla yüzleşmesine aracı olsa, bu kitap görevini fazlasıyla yapmış olacaktır. Ki fıtrata dönmek şairin, “Eve dön, şarkıya dön, kalbine dön!” çağrısına da uymak manasına gelir.