Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
CUMHURİYET; HALK İÇİNMİ, HALKA RAĞMENMİ?
Cumhuriyet ilan edilmeden önce halkın arasında, halkla birlikte hareket eden Cumhuriyet kadrolarının, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra gizli ajandalarını çıkarıp yürürlüğe koydukları herkesçe malumdur. Bunun nedenleri üzerine çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Bu konuda ikinci ya da üçüncü kişilerin yorumlarına yer vermeyip sözü direkt Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal'e bırakalım: Son dönemdeki iyileştirmelerin bu iki husus göz önünde bulundurulmadan salt on yıllık iyileştirmeler esas alınarak değerlendirmeye tabi tutulmasının yanlış olacağını belirtmek gerekir. Yerleşik laik sistemin modernizmin zihinsel kodlarıyla örtüşen yapısı, sistemin paradigmasında değil parametrerinde değişimi zorunlu kılmaktadır. Yani sistem, ana omurgas itibarı ile karşımızda sapasağlam durmaktadır. Yeni anayasa yapım sürecinin fiyasko ile sonuçlanması, bahse konu meseleyle doğrudan ilişkilidir. Sistem savunucuları azınlık olmalarına rağmen bu avantajlı durumlarını kullanarak üstün konuma gelebilmektedirler. Eğitim sistemi, müfredat, tüketim alışkanlikları, Batı'dan mülhem seküler politikalar, sorunun ana kaynağından devşirilen çözüm önerileri(!) gibi hususlar çok samimi niyetlerle ortaya konulan icraatların şekilciliğe mahkûm olması ve ruha sirayet edememesi ile neticelenmektedir.
II. Abdülhamid'in Pan-İslam politikası isabetlidir. Orada yapılmak istenen şu: İslam dünyasında evvela enformasyon topluyor. Kullandığı adamlar doğru bilgi getirecek. Bu çok önemli bir şey... İkincisi oradaki muhtelif kuvvet odaklarını tarikat olabilir veya modern laik bir eğitim cemiyeti olabilir etkin bir şekilde etkiliyor ve takip ediyor. Yani biz o kadar kuvvetliyiz ki, diyor ihtiyarın biri, "Padişah, halife ne yapıyor" diye sormaya başlıyor. Onun kendi sıkıntılı hayatında tutunacağı dal İstanbul'daki halifedir. Çok iyi yetişmiş adamları var. Bu mekteplerden, Mülkiye'den, Galatasaray'dan her yere gidiyorlar. Casusluk, eski politika, bunu yapıyor. Fakat iş meselesi, memleketin sanayileşmesi zayıf. Onun için gerçekten olduğu gibi büyük bir kuvvet olamıyor; çünkü Avrupa convert'i çerçevesinde Osmanlı büyük devletlerden biri, bu çok açık, yaptığı şeylerden biri de oradaki Müslümanlara vatandaşlık vererek cemaatler üzerinde çok etkin bir şekilde kontrol kurmak. Bu çok önemli. .. İnsanları ve kitleleri yerinde tutmalı; güç vermese bile imaj veriyor.
Reklam
Hatta gayrimüslimlerle devlet arasında ilginç kavgalar vardır. Cemaatler, Tıbbiye talebesi olarak Rum cemaatinden şu kadar alınmaktadır, Ermenilere de pay ayrılması veya kontenjanın artırılması diye isyan ediyorlar; çünkü imparatorluk tebaasının üçte biri Hıristiyandır, deniyor; bu nedenle tahminen Tıbbiye’de üçte bir talebe gayrimüslimlerden olacak. Onları da kategorilere ayırdık, şu kadar Rum, şu kadar Ermeni, şu kadar Yahudi, Süryani vs.; aralarında çekişiyorlar, bizim kontenjan az tutulmuş diye. Bu okullardan çıkan insanlar Osmanlı oluyor, aynı eğitimle çıkıyor, aynı dille çıkıyor, aynı ruhla çıkıyor. Bunlar laik bir eğitim görüyor. Vakıa orada Kur’an da okutuluyor, din dersi de var; ama çok kuvvetli olmuyor, o konu ihmal ediliyor.
12 Eylül’ün askeri lideri Kenan Evren, sivil lideri ise Turgut Özal’dır. Özal, ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi’ni Türkiye’de uygulayacak adam olarak seçilmiştir. Darbenin paşası Kenan Evren, Atatürkçü görünmeye çalışmıştır, ancak darbenin Başbakanı Özal, Atatürkçü görünümü de bırakarak Anayasa’dan Atatürkçülüğü çıkartıp ülkeyi ABD’nin istediği
Cumhuriyet’i kuranlar Prens Sabahattinci değil, Ahmed Rızacıydılar. Bu demektir ki Cumhuriyet, Comte’un “pozitivist siyaset sistemi”nin izinde, merkeziyetçi, otoriter, bürokratik, seçkinci, laik ve üsttenci oldu. Mustafa Kemal Atatürk düşüncede ve eylemde büyük ölçüde pozitivistti ve Kemalizm bir çeşit siyasal pozitivizmden ibaret kalmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ünlü altı oku, pozitivist öğretinin bazı temel şiarlarını ifade ediyordu. Ne var ki Cumhuriyet dönemine, eğitimden ve –ilkokulundan üniversitesine– eğitim kurumlarının organizasyonundan bilime ve siyasete kadar, çoğunlukla pozitivizmin damgasını vurmuş olduğunu söylemek hiç abartmasız doğru olsa bile, bizdeki bu pozitivizmin Batı’daki aslının oldukça yüzeysel, ikinci ve üçüncü elden devşirilmiş ve çoğu yerde yanlış anlaşılmış bir görüntüsü olduğunun da altını çizmek gerekir.
Laiklik ideali
Laik eğitim, bir şeyi bilmiyorsak cehaletimizi kabul etmekten ve yeni deliller aramaya koyulmaktan korkmamayı öğretir bize. Bir şeyi bildiğimizi zannediyorsak bile fikirlerimizi sorgulamaktan ve kendimizi gözden geçirmekten kaçınmamalıyız.
Sayfa 194
Reklam
"ABD, Türkiye'yi eğitim konusunda da istediği noktaya getirdi... Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay şunu diyecekti: 'Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı İmam-Hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz.' Keza. Cumhurbaşkanı Kenan Evren şunu diyecekti: 'İmam-hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930'lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum."
Sayfa 316 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Tam laik devlette dini cemiyet kurma ,dini eğitim,dini propaganda serbesttir.(...)Yarı laik devletlerde ise,din hürriyeti sınırlıdır.Ve bunların çoğunda din kurulu devlete bağlıdır.Bu bakımdan,Türkiye 'de uygulanan yarı laiktir.Tam laik bir sistemi görebilmek için ,her gün Demokles' in kılıcı gibi başımızın üstünde sallanan irtica tehlikesinin ortadan kaldırılması , bilimin ışığında tolerans fikrinin gelişmesi,laik zihniyetin doğması lâzımdır.
Camiye girenden zarar gelmez
Türkiye’nin 5. CB. Cevdet Sunay 1968 yılında şunları söylüyordu: “Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilmez. Biz, laik okullara karşı imam-hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.” 12 Eylül Darbesi’nden sonra CB. olan Kenan Evren’in 15 yıl sonraki söylemleri Sunay’dan farklı değildi: “İmam-hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye, laikliği dinsizlik olarak algılamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
Sayfa 159 - GaleatiKitabı okudu
Laik eğitim çocuklara Tanrı’ya inanmamayı ve dini ayinlere katılmamayı benimseten bir öğreti barındırmaz. Laik eğitimin yaptığı, çocuklara hakikatle inancı ayırmayı, acı çeken tüm varlıklara karşı merhamet duymayı, tüm dünya sakinlerinin bilgeliğine ve deneyimlerine değer vermeyi, bilinmezden korkmadan özgürce düşünebilmeyi ve kendi eylemlerinin yanı sıra dünyanın sorumluluğunu da üstlenmeyi öğretmektir
853 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.