Yaşanan acılar insanın kalbinde, zihninde veya bedeninde birikseydi, acıdan inlemeyen tek bir insan kalmazdı. Her elem geçicidir ve üstelik geçmesiyle ruhta manevi bir lezzet bırakır.
"Ey zevk ve lezzete müptelâ insan! Hakikî zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız îmandandır. Ve îman, hakikatlerin dairesinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elem var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurdurur gibi hayatın lezzetini kaçırır..."️
Çünkü şer olmazsa hayır bilinmez. Elem olmazsa lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlik ile, hüsnün tek bir hakikati bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücud bulur. Cehennemsiz cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen her şey bir cihette zıddıyla bilinebilir. Ve bir tek hakikati, sümbül verip çok hakikatler olur.
Nasılki hayır, lezzet, ışık, güzellik, iman gibi şeyler Cennet'e akar. Öyle de şer, elem, karanlık, çirkinlik, küfür gibi zararlı maddeler Cehennem'e yağar.
Beni dünyaya çağırma – Ona geldim fenâ gördüm.
Demâ gaflet hicâb oldu – Ve Nur-u Hak nihân gördüm.
Bütün eşya u mevcûdât – Birer fânî muzır gördüm.
Vücûd desen onu giydim – Ah! Ademdi çok belâ gördüm.