Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir insanın bir kavramı edinmiş olduğu ya da bir sözcüğü anladığı savlaması, onun o kavramı nerede ve nasıl kazandığını araştırarak değil, onu nasıl kullandığına bakarak denetlenir.
İngiliz toprak sahibi ve filozof John Locke, çitleme hareketinin halk- tan ve müştereklerden çalmak anlamına geldiğini kabul ediyor, ama bu hırsızlığın nihayetinde tarımsal üretimi artıran yoğun ticari yön. temlere doğru değişimi mümkün kıldığı için ahlaken meşru görüle- bileceğini savunuyordu.25 Toplam üretimdeki her artışın "kamu yararı" için, insanlığın refahı için faydalı olduğunu söylüyordu. Aynı mantık sömürgeciliği meşrulaştırmak için de uygulanıyordu. Bizzat Locke, Amerika'daki toprakları sahiplenmek için bu fikre başvur- muştu. Böylelikle islah, temellükün mazereti haline getirildi.
Reklam
... Bu süreçte John Locke (1632-1704), David Hume (1711-1776) ve lmmanuel Kant (1724- 1804), bizim dışımızda var olduğu kabul edilen varlığı bilmeden önce, insanın böyle bir varlığı bilip bilemeyeceğini ele almışlardır. Böylece modern felsefeyle birlikte insanın bilme olanağı ve kapasitesi felsefenin temel konusu olmuştur.4
4 Bkz., Lewis S. and Kleiman L., Phi/osophy: An lntroduction Through Literature, Paragon House, New York, 19
Locke tüm düşünce ve kavramlarımızın görüp duyduklarımızdan oluştuğuna inanır. Bir şeyi duyumsamadan önce bilincimiz bir “tabula rasa”, yani “boş bir levha”dır.
Sayfa 298Kitabı okudu
" Demek çok fazla çalıyor. Geçimini küçük hırsızlar yetiştirerek sağlayan bir adamdan böyle bir şikayet hiç beklemezdim. "
Berkeley, Locke'tan farklı olarak dünyayı doğrudan algılıyor olduğumuzu düşünüyordu. Bunun nedeni, dünyanın sadece düşüncelerden oluşmasıydı. Tek yaşanan deneyimdi. Her şey deneyimden ibaretti. Başka bir deyişle, dünya ve içindeki her şey sadece insanların zihninde var oluyordu. Deneyimlediğimiz ve düşündüğümüz her şey -sandalye, masa, 3 rakamı vesaire- Berkeley'e göre yalnızca zihinlerimizde var olur. Bir nesne, sizin ya da diğer insanların sahip olduğu düşüncelerin toplamasından ibarettir. Bunun ötesinde herhangi bir varoluşa sahip değildir. Birileri onları görmezse veya duymazsa, nesneler var olmayı bırakırlar; çünkü nesneler insanların (ve Tanrının) sahip olduğu düşüncelerin dışında veya ötesinde bir şey değildir. Berkeley, bu tuhaf görüşünü, Latince Esse percipi -"Var olmak algılanmaktır"- ifadesiyle özetliyordu. Dolayısıyla onları orada deneyimleyen bir zihin yoksa buzdolabının ışığı açık olamaz, ağaç da gürültü çıkaramaz. Bunlar, Berkeley'in immateryalizminden çıkarılabilecek açık sonuçlar gibi görünebilir. Fakat Berkeley nesnelerin sürekli bir var olup bir yok olduklarını düşünmüyordu. O bile bunun garip bir düşünce olduğunun farkındaydı. Berkeley düşüncelerimizin varoluşunun sürekliliğini Tanrının sağladığına inanıyordu. Tanrı dünyadaki şeyleri sürekli algılıyor, bu sayede onlar da var olmaya devam ediyorlardı.
Sayfa 138 - Alfa Yayınları
Reklam
[...] isyanlar ya da devrimler (revolution), kamu yönetimindeki basit, sıradan hatalar nedeniyle gerçekleşmez. Büyük hatalar ve sürekli hukuk ihlalleridir ki, ancak isyana ve devrime neden olabilir.
Sayfa 108 - Liberte Yayınları – 1. Baskı ~ Mart 2003, ANKARAKitabı okudu
Locke, devletin çözülüşü ve yıkılışı için değişik nedenler olabileceğini ileri sürer: 1- Yasama gücü (legislative power) değiştirildiğinde. Sivil toplumu barış halinde tutan, yasama gücüdür. Çünkü, toplumun iradesini yasama temsil eder. Yasama feshedildiğinde ya da çözüldüğünde onu devletin çözülüşü ve sona erişi izler.
Sayfa 106 - Liberte Yayınları – 1. Baskı ~ Mart 2003, ANKARAKitabı okudu
İnsanlar, tarihi incelemeye başladıklarında daha çok devletlere ve onların kurucularına bakarlar.
Sayfa 99 - Liberte Yayınları – 1. Baskı ~ Mart 2003, ANKARAKitabı okudu
❝Akıl, beşeri ilişkilerin evrensel geçerliliği olan prensiplerini tayin etmeye mi muktedir, yoksa insan tabiatında zaten var olan prensiplerin neler olduğunu keşfetmeye mi?❞
Sayfa 97 - Liberte Yayınları – 1. Baskı ~ Mart 2003, ANKARAKitabı okudu
Reklam
"Tarihte Descartes ile Locke'un dönemi olmuştur; Kant'ın ve Hegel'in dönemi olmuştur. Son olarak -içinde yaşadığımız- Marx'ın dönemi gelmiştir. Bu üç felsefenin üçü de, sırasıyla, bütün bir düşünceyi besleyen tarla ve bütün bir kültürün ufku oluyor. Daha önce söyledim, şimdi de tekrarlıyorum: İnsanlık tarihinin tek geçerli yorumu diyalektik maddeciliktir. Çünkü gerçekliğin kendisi Marksisttir ve Marksizm, hiç olmazsa çağımız için aşılmaz durumdadır"
Sayfa 47 - Jean-Paul SartreKitabı okudu
Onurlandırma, saygı, minnettarlık ve yardım borçlu olmak bir şey, mutlak itaat ve tabiiyet talep etmek başka bir şeydir.
Acının kaynağı tam da varoluşumuzun kendisiydi. Nasıl Spinoza panteistlerin ya da Locke liberallerin şahı olarak biliniyorsa, Schopenhauer da filozoflar arasında kötümserliğin şahı olarak görülmeye başlandı. Kimsenin aklı başında olmasının ya da kalmasının olanaksız göründüğü varoluşumuz hakkında karaların karası bir görüşe sahipti.
Kültürün inşa ettiği akıl hastaları
Locke devam eder ve hiçbir kuralın doğuştan varolmadığını daha iyi kanıtlamak için, çocuklarını canlı canlı gömmeyi bir oyun olarak uygulayan Megrellerden ve çocuklarını yemek maksadıyla daha yağlı olabilmeleri için kısırlaştıran Karayiplilerden söz eder.
XXX. BUGÜNE KADAR NE ÖĞRENDİM?
Locke ve ben saydık; 100 kadar hatadan sıyrılıp, bayağı bir miktarda kuşku yüklendikten sonra, kendimi 4 ya da 5 gerçeğin sahibi olarak buldum. Kendime sonra şöyle dedim: Aklımla edindiğim bu az sayıdaki gerçek eğer bir ahlak ilkesi bulamazsam, elimde steril bir nesne olarak kalacak...Ancak eğer yaşamın idamesi için ondan herhangi bir kural çıkaramazsam, cebir biliminin sağladığı faydadan daha büyük bir fayda bekleyemem ondan.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.