1944 senesinde Çumra tren istasyonunda iki yoksul, üstü başı yırtık köy çocuğu beklemektedir. Yanlarına bir adam gelir ve çocuklara nereye gittiklerini sorar. On yaşındaki Kemal “Konya’ya! Valiyle görüşmeye!” der.
Adam alaycı bir şekilde güler “Sizi valiyle görüştürmezler be evladım, paranıza yazık, boşa gitmeyin!” diye karşılık verir.
Kemal
“Mamafih neşe insanın içinde bulunduktan sonra, hayat onu ne kadar meydana çıkmaktan men etse, ne kadar boğmaya çalışsa yine ilk fırsatta kendini gösterir.”
Yazarın, Çalıkuşu’dan daha ziyade bu eserini okumanızı, okutmanızı tavsiye ediyorum. Küçük hacimli olmasına rağmen büyük bir eser. Okurken ilk başta aynı kişi üzerinde belki de hissim nefretti, böyle insanların o zaman da şu anda ve daha sonra da olacağı nefreti. Lakin yanılmışım, o kişi nefret edilebilecek biri değil, değeri bilinmesi gereken bir
Türk ve Amerikan Dış Politikası Tarihine Dair
▪▪▪
1919 ile 1997 yarım yüzyılı kapsayan Türk ve Amerikan İlişkileri nasıl başlayıp, günümüze nasıl gelmiştir, sorularını Fahir Armaoğlu tüm yönleriyle anlatıyor. Siyasî tarih uzmanı Fahir Armaoğlu, bu kitabını M. Kemal döneminden başlayarak Bağdat Paktı, Kıbrıs Sorunu, 27 Mayıs Olayı ve 1997 yılına
"Azizim! Sen tıbbıyeyi bitirince ne yapacaksın? Köye mi gideceksin?"
Öteki birdenbire boş bulunarak:
"Ne münasebet!" dedi. Sonra, pek ustaca olmayan bir ricat yaptı:
"Mamafih, icap ederse giderim!"
"İcap etmesi nedir? Nasıl icap eder? Köyün doktora ihtiyacı var! Sen gitmek istersen kimse de mâni olmaz. Ne
Kitabı düşünmeden aldım. Nasıl olsa tavsiye eden kişi bu kitabı benden önce okumuş, benim yerime düşünmüş, beğenmiş ve bana tavsiye etmiş. Hal böyle olunca "işin ehli biri" diye düşünerek, düşünmeden aldım kitabı. Çünkü güvenilir biriydi. Gene düşünmeden ve hiç araştırma yapmadan başladım okumaya. Sayfaları çevirdikçe düşünmememin
Ben galiba öleceğim, içime doğuyor Ali. Ölümden korkmuyorum, fakat iktidarın ülkücülerin eline geçtiğini görmeden gitmek var ya... Mamafih boş ver Ali, sizler varsınız, O zaman beni hatırlarsınız, sadece Dursun Önkuzu değil, ha, Ertuğrul Dursun Önkuzu!
Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar hayat sana karanlık ve manasız gelir İnsan biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmaya bile istemez hiçbir insanın hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. hava sıkıcı ve manasızdır ya Fazla sıcak ya fazla soğuk ya da fazla yağmurludur gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve On Para Etmez işlerin peşinde bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar .aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. insan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın Nedense hepimizde maddi olsun manevi olsun Bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz mamafih insanlar da bu merak olmasa Doktorlar açlıktan ölürlerdi..'