Faruk Duman’in okuduğum kitapları içinde en yalın, en anlasilabilir kitabıydı ki diğerlerine göre daha az konsantrasyonla bile okumak mümkündü. Masalimsi bir anlatım, gizem, heyecan, doğa ve hayvanlar. Hayvanlara takılan isimler ilginçti; kartala verilen timsah ismi gibi. Hayvanların sadakati at ve köpekle çok güzel anlatılmıştı ki finalde köpeğin
"Okuduğum bütün romanlar sahici bir başlangıçla bitsin istedim."
Romanın bitiş cümlesiyle başlamak istedim ben de. Bitmemiş, bitememiş bir roman.. Ve 'belki de hiç bitmeyecek hayatlar' kapılarını aralıyor bu iki kapağın arasındaki 316 sayfada bize.Kitabı okurken inceleme metni oluşturmak gibi bir düşüncem yoktu; ancak karakterlere
Klasik Zweig hikayeleri, yine hepsi birbirinden sürükleyici.
Bir o kadar da sizi şaşırtan karakter analizleriyle dolu .
Bir yerlerde okumuştum "sanatçı,sizin hissettiklerinizi ve açıklamakta zorlandığınız duygularınızı size kolayca tarif edebilir.." sanırım benim adıma bu tarif , Stefan Zweig için yapılmış .
Her hikayesinde, "Ben de böyle hissetmiştim ,şu arkadaşım da aynı durumdaydı"veya "O insanlar da benim için böyle hissetmişledir her halde" dedirtiyor.
Bence hikayeler arasında Yakıcı Sır bir adım önde .
Aşağıda kitaptaki hikayeleri görüyorsunuz.
Bir Yankesiciyle tanışmam, Yakıcı Sır, Çocuk Bakıcısı, Prater'de İlkyaz, Masalımsı Bir Gece, Kadın Ve Doğa, Unutulmuş Düşler, Tek Başına Işıldayan Bir Yıldız.
Stefan Zweig okurken ayrı bir zevk alıyorum..
Gece. Şehirler Şehri İstanbul'un görüntüsü.
Gecenin laciverdi içerisinde camilerin, gemilerin, sarayların, arabaların ışıkları: Masalımsı bir görüntü...
Alçaklığın Evrensel Tarihi, Borges’in ülkesi Arjantin’de okunma oranı yüksek gazetelerden biri olan Critica’nın hafta sonu eki için yazdığı ve gerçekle kurgunun denizle yakamoz misali iç içe geçtiği metinlerden oluşur.
Birbirinden güzel hikayeler, öyküler mevcut kitapta. Hani kitabı okumaktan yorulsanız dahi daha sonra yeniden elinize aldığınızda
Büyük bir merakla başlayıp hayranlıkla bitirdiğim nadir kitaplardan biri daha. Goerge Orwell' in kalemini daha önce hiç okumamış ve niye okumakta gecikmişim diye müteessirim. Uzun zamandır kitaplığımda duran ve okumamı bekleyen kitap, bu sayfada tanıdığım değerli bir şahsiyetin önerisi üzerine kitaplıktan çıkıp, yatağımın baş ucuna yerleşti. Çünkü
Sonra düşlerini anlatmaya koyuldu, masallarını. İnsan olmaya çalışan bir peri kızı tanımıştı. Onu yazdı. Peri kızına, insanlık zordur, demişlerdi de o inat ederek, denemek isterim, demişti. İnsanlığın gereklerini yerine getiremezsem, o zaman süslü kanatlarıma, ışıklı dünyama dönerim yeniden. Peri kızı ilk gece, bir bedeni var olmuş olmanın sızılarını duymuş, ısınmak için odun toplamış, lâkin onları yavrusu hasta bir kadınla paylaşmıştı. Ertesi akşam, açlıktan ayakta duramayan bir ihtiyara, çalılıklardan topladığı aluç tanelerinin tamamını vermişti. Son gün, durmadan ve bağırarak tartışan bir karıkocanın penceresi önünde durmuştu. Karıkoca çok gençtiler ve gerçeğin ne olduğunu tartışıyorlardı. Kadın, gerçek gönüldedir ve gözle görülmez, diyordu. Erkek ise, gerçek gözle görülür ve bedenleri doyurmaya yarar, diyordu. Az ötede Türkmen işi bir halının üzerinde henüz sekiz aylık bir bebek ağlıyordu. Hem acıkmıştı hem de seslerden korkmuştu. Onlara dönerek, gerçek bu değil mi, diye seslenmişti peri kızı. Ve insan olmaya hak kazanmıştı.
Nazan Bekiroğlu, Nun Masalları
Sanırım uzun zamandır beni bu kadar çok etkileyen bir kitap okumamıştım. Tatilde, gece telefon ışığında, bitirene kadar uyuyamadım. Yazar doğayı daha nasıl sevdirebilir bize. Daha nasıl doğaya saygılı olmayı anlatabilir. Roman bir çocuğun gözünden yazılmış. Olay örgüsünü anlatırken aralara kısa kısa betimlemeler serpiştirilmiş. Olayın geçtiği yeri gözünüzde öyle güzel canlandırıyorsunuz ki. Aralarda geçen masalımsı yerlere kendinizi o kadar kaptırıyorsunuz ki. Sayfalar ilerledikçe kendinizi kitaba daha çok entegre ediyorsunuz. Ben kendimi küçüklüğümün geçtiği yerlerde hissettim. İyilikle kötülüğün savaşını vermenin ne kadar önemli olduğunu; sonucun değil, maksadın önemli olduğunu çok güzel anlatmış yazar. Daha farklı sonlar olabilir miydi. Evet olurdu. Ama beni bu kadar etkilemezdi.
Beyaz GemiCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 201870,1bin okunma
Dost Kitabevinin yayınladığı Babil Kitaplığı Serisinin 3.kitabı olan William Backford’un yazdığı Vathek adlı fantastik öyküyü İsmail Yerguz çevirisinden okudum.
9.Abbasi halifesi Vasık Billah’ın güce ulaşmak için ruhunu şeytana satmasının fantastik hikayesini Backford Fransızca olarak üç günde yazıp bitirmiş. İngilizce Ramadan yazılır ya işte Vasık da Vathek yazılmış. Hakikaten tarihsel olarak 9. Abbasi halifesi, 9. Yüzyılda yaşamış, Türkleri önemli mevkilere getiren bir halife. Ayrıntısını çok okumadım zaten bu öykü için bilmeye de gerek yok.
Kitabı okurken Cemil Meriç’in “batı dünyası için iki önemli eser vardır kitab-ı mukaddes ve binbir gece masalları” sözü sürekli aklıma geldi. O yıllarda batı doğunun baharatları ve ipekli kumaşlarının yanı sıra hikayeleri ile de besleniyor zenginleşiyordu.
“Efendim hiç alakası olmayan gerçekdışı şeyler yazmışlar bu batılılar bizi küçük düşürmek için böyle yazıyorlar” falan gibi ezik cümleler kurmaya hiç gerek yok, bunun adı edebiyat; tarih değil. Üstelik fantastik edebiyat. Bir arkadaşım “Ben İnce Memed’in yakınları ile tanıştım, onu gören tanıyanlarla konuştum, lanet okuyorlardı, Yaşar Kemal tamamen yanlış aksettirmiş, İnce Memed gerçekte hiç öyle biri değilmiş” dediğinde gülümsedim. “Bu gerçekten sana ne? Adam roman yazarı tarih yazarı değil, gerçekleri aksettirmek gibi bir misyonu yok” demiştim. Aynı şey bu eser için de geçerli.
Kitap muhteşem değil ama dünya edebiyatı tarihi açısından önem arzettiğinden, fantastik-masalımsı türü de seviyorsanız okuyabilirsiniz.
VathekWilliam Beckford · Dost Kitabevi · 1998595 okunma