Yaşar Kemal bir hafıza. Olaylar kronolojisinin hafızası değil; acının, var olan toplumsal ve kültürel alışverişinin hafızası. Varoluş çığlıkları atan insanların bilinçaltı.
Olaylara bakarız. Tarihsel olaylara;
Mübadele,
Sarıkamış,
Çanakkale savaşı,
Ezidi soykırımı,
Ermeni olayları,
...
Bunları ne savaşı başlatanı anlatarak ne de
Hemen "Dönence" şarkısını açtım telefondan ve şarkıyla kayboldum.
" Simsiyah gecenin koyunundayım yapayalnız
Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor.."
Ve sorularım ne çoktu benim
Ellerim her taşın altını kuşkuyla aralardı
İnanmaz olurdum kimi, göğün mavi, yaprağın yeşil olduğuna
Gözlerim her renkte saklı bir karayı arardı
Sanmak, içinde umutlar, düşler ve heyecanlar vaat eden çok boyutlu bir kavramken, olmak gerçeğin sert, kalın, köşeli ve katı uc boyutunu taşır yalnızca... ne mutludur o, oluşlarının içine sanışlarını da katmayı başaran insanlara...
Bir otel odası kadar bana aitsin
Bir mağara gibi hiç kimseye
Herkese bir deniz gibi
Biliyorum sadece bir emanetsin.
Bir şarkı gibisin dünya!
Çoğu zaman hüzün makamında
Coşkulu bazan da
Kimi zaman bir öğle vakti gibi
Sıkıntılı ve sabit
Geçen zamanlar bitmeyen bir beste
Tarih bir nakarat sanki.
Ben herhangi bir savaşta herhangi bir asker
olsam da herhangi bir asker
Benim de payıma düştü
Biraz mavi biraz ümit.
Güneş bir kez daha batarken sulara
Bıkmadan bir kez daha
Biriken kızıllıkta biraz da
Benim kanımdan katkı var.
Yalnızlık... Bir hapishanenin kalın duvarları gibi sertti bu yalnızlık. Kafanı ne kadar vurursan vur, istediğin kadar haykır ve ağla, kimse senin yardımına gelmiyordu. Mavi gökyüzünün ve altın rengi kumların ötesinde, balta girmemiş ormanların, yılanların ve fillerin gerisinde, su kenarlarında türküler söyleyen ve çalışan, ateş yakan ve topraktan çanak, çömlek yapan insanların, ateş dolu kadınların koskoca yıldızların ışığında çırılçıplak uyuduğunu hissediyordum. Yüreği hiç durmadan atan bu dünya beni nasıl karşılardı? Bir dost, ya da bir düşman gibi mi?
Sorgulamalarım ve varoluş sancılarım yaklaşık iki yılımı aldı. Ilk zamanlar kimseye anlatamadım bile, çünkü sorgulamak günahtı. Kuran'ın ilk cümlesi "OKU" diye başlarken kim bize sorgulamayı yasaklamıştı?