Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

büşra

Sınır­lı bir maaşı ve sınırsız bir ailesi olmasından mütevellit öyle fakir bir katipti ki hayli mütevazı olan yegane gayesini asla gerçekleştirememişti: Şapkası, ayakkabısı da dahil, tepeden tırnağa yepyeni bir kıyafet giymekti bu gaye. O daha palto alamadan, siyah şapkası kahverengiye dönüyor, yeni bir çift ayakkabı alana kadar pantolonunun dikiş yerleri ve dizleri beyazlıyor, yeni pantolon alana kadar ayakkabısı eskiyor, bütün turu tamamlayıp yeniden şapkaya ulaştığındaysa, bu gıcır gıcır modern aksesuar, çeşitli dönemlerden kalma antik harabelerin üzerini taçlandırıyordu.
Reklam
Herzl'in hatıralarında yazdığı gibi, Osmanlı, Duyun-u Umumiye altında inlerken bile, bütün dış borçlarının konsolide edilmesi teklifini dahi reddederek Filistin'in Yahudi vatanı haline gelmesine izin vermemişti.
Bakın, karşınısdaki insana bakın. Utanmayın ondan. Sokakta raslasaydınıs öldürmek mi isterdiniz onu? Ne yaptı sise de bu kadar nefret ediyorsunus ondan? Suçu ne? Niçin sevemeyecekmişsinis onu? Önce sis dostluk gösterin bu kadına, ondan sonra başkaları da dost olacaktır onunla!
Sayfa 105Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ah, bu çocuk bu iyimserliğiyle çölde çicek açtıracak…
Usulca çenesinin altına sokulup, 'Yukardan kim baskı yap­ tı?' diye sordum; söylemedi. O 'Yukarısı' dediği, ben kendimi bildim bileli kitaptan, kitaplıktan hoşlanmaz. İsterse eşekli filan olsun, hele köydeki kütüphaneden hiç hoşlanmaz. Bunu sonra sonra daha iyi anladım. O 'Yukarısı', kitap okuyan köylüden, köy çocuğundan hiç hoşlanmaz.
Reklam
Kötülere kızıp yurdumuza, halkımı­za asla küsmem.
Öyle dalmış ki Yüzyıllar süren uykusuna Uyandırmazsan uyanacak değil.
Küçük büyük memur takımıyla düşe kalka onun da içi değiş­miş. Benim gönlümde yaşayan değerler artık onun gönlünde yaşamıyor. Bende yaşayan değerler ona çok geri kalmış, eski değerler olarak görünüyor.
'Biz ne olsa küçük yerlerin çocuğuyuz. Sizler okuyup büyük işlerin başına geldiniz. Daha iyi düşünürsünüz. Nasıl istiyorsa­ nız öyle yapın!' der gibisine baktım yüzüne.
Reklam
Bundan ötürü, ben diyorum ki, aydınlık dostlarının politika­sı yoktur; ama düşmanlarının vardır. Bu yüzden, tıpkı sizin o ateşi çalan, neydi adı, Prometeus gibi, sürekli yenilirler. Yenil­dim ben de. Gayet açık. Zaman içinde kazansalar da, yenilir­ler.
Yalnız kitap okumakla olur mu? Sık sık Fatih'in ünlü sözünü düşünüyorum. Bir şehir kurmanın olmazsa olmaz üç yapısı var­ dır: Kitaplık, kanalizasyon, hamam!
Bilmezliğin tarlasına bir küçük kültür fidanı diktim.
Benim de bir çirkin huyum var: Dehşetli ağlamacıyım. Bir işi murat ettim de yapamadım mı, ağlıyorum.
Kitaplara ya­pılan kıyım halka yapılan kötülüktür bence. Ben buna hiç da­yanamam. Nerde böyle bir olay, böyle bir kitap kıyımı görsem, o an başkaldırasım gelir. Başım döner, gözüm önümü görmez."
Ürgüp'e, çok olmamakla birlikte beton da girmiş; Ürgüp, kü­çük bir Orta Anadolu şehri olmuş. Eskiyle yeni birbirine karış­mış orda. Sokaklarda bir yanda otomobiller, bir yanda kara tüy­lü eşekler var. Bunların arasında insanlar ağır aksak yürüyor.
Reklam
İnsanlara en çok duymak istedikleri şeyleri söylediğinizde, size neredeyse kesin olarak inanırlardı.
Evet ama gençken gördüklerimizle yaşımız ilerleyince gördüklerimiz farklıdır.
Kuralları çiğnemenin hep bir bedeli vardır.
Depresyonda olanlar kendilerini yalnız hissederler. Kimsenin onları anlamadığına takdir etmediğine inanırlar. Kimse onları arayıp sormuyor mesaj atmıyordur. Sosyal medyadan bildirim almazlar, tamamen yalnız kalmışlardır. Halbuki “muhakkak rabbim benimledir” şuara 62) Yalnız değilim düşüncesiyle gayba iman onların iyileşmesine yardımcı olur. Asla korumasız olmadığımıza inanmaktır bu.
Murad orada her zaman, bir ülkenin kendilerine ait olduğunu bilen insanlarınkini andıran bir tür bütünlük duygusu içinde yaşamıştı.
Sayfa 29
Hıristiyanlık’ın ilk yüzyıllarında, yeni din Roma imparatorluğunda yayılırken, bazı patricilerin Hristiyanlık’ı mümkün olduğunca geç kabul ettikleri anlatılır. Vaftiz olduklarında tüm günahlarının silineceği söylendiği için, sefih hayatlarını sürdürüp ancak ölüm döşeğinde vaftiz olurlarmış. Bu gecikmiş tövbelerinin dinin gözünde bir değeri olup olmadığını bilmiyorum. Benim gözümde hiçbir değerleri yok.
Sayfa 17
Reklam
“Hapishanedeki en iyi şey - Gölge’ye göre belki de tek iyi şey rahatlama hissiydi. Bu, onu dalabileceği kadar derine daldırıp dibe vurduran bir histi. Birilerinin gelip onu yakalayacağı konusunda endişe etmiyordu; çünkü zaten yakalamıştı. Artık yarının ne getireceğinden korkmuyordu; çünkü dün zaten onu getirmişti.”
“Felaketler şiddetli bir rüzgâr gibidir. Yalnızca bizi gideceğimiz yerden alıkoymasını kastetmiyorum. Aynı zamanda bizden koparılamayacak olanlar dışında her şeyi yırtar alır, bu yüzden sonrasında kendimizi gerçekten olduğumuz gibi görürüz, olmak isteyeceğimiz gibi değil.”
“Bu biz Japonların "soğan hayatı" dediği şeydi; bir kerede bir katman soymak, ama sürekli ağlamak.”