Fakat bir medeniyet krizini yenmek, onun arızaları içinde şuurunu muhafaza etmek, ona karşı gelmeye çalışırken dümeni ellerinden kaçırmamak, bir selde sürüklenmemek, bir tayfunda boğulmamak, bir yıldız müsademesinde toz hâline gelmemek kadar güç...
Medeniyet istemiyoruz, doğru; ama onun kadar tahripkâr olan bir karşı iddia da istemiyoruz. Kur'an ve Sünnet'e bağlanmakla sağlıklı bir yaşama biçimine varılabileceğine inanıyoruz. Medeniyeti karşımıza bir olgunluk derecesi olarak çıkarıyorlarsa, biz bu olgunluğa medeniyetin kuramlarına köle olmadan yani Allah'ın çizdiği sınırlar içinde karar kılarak varılabileceğini söylüyoruz.
Görülüyor ki dillerin kelimeleri değil fakat sesleri millidir, her dilin kendi iç ve dış mûsikîsi millidir.
Türkiye'de bir türlü dikkat edilemeyen, büyük dil hakîkati budur. Hiçbir medeniyet dilinin bütün kelimeleri milli olamaz, fakat "sesi" mutlaka milli olur.
Bir de mimarisi milli olur.
Yâni, kelimelerin yan yana gelmesinden doğan söz istiifi, bu yan yana gelişlerin yarattığı ifâde âbidesi millidir. Kısaca, "cümle yapısı" millidir. Meselâ Türkçe "fâil + mef'uller + fiil (özne + tümleçler + yüklem) sıralanışındaki büyük "mantık millidir".
Devrik cümle milli değildir.
O kadar ki Türk ancak telaşlandığı, dili dolaştığı, acele konuşmak zorunda kaldığı, kısaca "şaşırdığı" zamanlar devrik cümleyle söyler.
Zamanımızdaki "devrik cümle"bolluğu da böyle bir şaşkınlığın ifâdesidir.
Sadettin Ökten: Medeniyet öyle bir şey ki sizi tümüyle kapsıyor. Tüketici kapitalizmse, size kendini bir an unutturmuyor. Reklamıyla, panosuyla, tükettiğiniz eşyalarla, yediğiniz yemeklerle kapitalizm, her yanınızı sarmış vaziyette ve onu unutmanız mümkün değil.
Islam medeniyeti de böyleydi. Beş vakit ezan, selamlaşma, şehir ici türbeler, mescitlerin hazireleri, çeşmeler size sürekli kendini hatırlatırdı. "Bereket versin", "bereketini gör"; bunlar kayboldu artık. " Oğlum rızık garanti ama bereketi Allah'tan isteyeceksin , derdi babam . Çok kazanırsın ama bereketli olmaz, nasıl kazandığını da bilmezsin. Az kazanırsın, bereketi olur. Alışveriş yapıyorsun, "lyi günler," deyip çıkıyorsun. Kartını verip şifreni giriyorsun, arkadaki bekliyor, torbayı doldurup çıkayım diyorsun. bereket mereket unutuldu artık.
Medeniyet, Avrupa'ya has değildir; Müslüman toplumlar da onun kadar hatta daha fazla medenîdir gibi bir yarışmaya girmek, her şeyden önce medenî olmanın geçerli bir ölçü olduğunu kabul etmek demektir. Çağımızda böyle bir tavır İslam'ı başka toplum düzenleriyle -burjuva veya sosyalist- kaynaştırıp o düzenlere destek olabilecek bir dolgu düşünce durumuna getirmek isteyenlerin işlerini kolaylaştırır.
Medeniyet, toplum hayatının düzenlenmesinde insan aklının egemenliğine ve tatmin yollarının seçiminde nefsin eğilimlerine üstünlük tanımanın doğal sonucudur. Bu bakımdan, medenî toplumlarda insana özgü hüner ve kuvvetlerin ileri noktalara ulaşmasının yanı sıra yine insana özgü bozulma ve sapıklıkların yayılmasını gözlemlemek mümkündür. İslamî mücadelenin varacağı noktanın bir İslâm medeniyeti olacağını ifade etmek ne kadar iyi niyete dayalı olursa olsun içinde bir yanlışı barındırmaktan uzak değildir.
Hayvanlar aleminde İSTİSMAR yoktur… Hiçbir at, öteki beygirleri çalıştırıp, kendisi yem biriktirmez. Hiçbir kedi veya aslan, kendi cinslerinden mahluklara: “uğraşın, yaratın, getirin bana teslim edin”, demez… Hayvanlar başka cins mahlukları da kendi hesaplarına kullanamazlar; hatta cansız şeyleri bile kullanamazlar… Vücutlarıyla çevrelerini
..Türkiye, Birinci Cihan Harbinden mağlúp çıkınca, Arap âlemi, asırlardır yemediğini yediren, giymediğini giydiren Osmanlı'dan kurtulup istiklâlini îlân ettiğini zannetti. Amma bu nasıl bir kurtuluş idi ki henüz emeklemeye dahi başlamamış, topsuz tüfeksiz, daha doğrusu zaferlerle gözü doymuş bir cengaver ordusu bulunmadan, bu istiklâl, müstemlekeci- lik(sömürgecilik) iştihaları kabaran batı tarafından alkışlanarak, bu ülkelerin emperyalizmine yem olmakla neticele- niyordu.
İşte Osmanlı eserlerini tahrip eden Suûdiler, kısa zamanda Türkler'in "Belde-i Tayyibe" dediği mukaddes şehirlerin birer Amerikan şehri hâline gelmesine hem râzı oldular hem de bu değişmeyi bir medeniyet alâmeti zannettiler.
Kültür ve medeniyet şehri Gaziantep'te, Türk ve dünya edebiyatının özgün örneklerini konuşmaya devam ediyoruz. 39. programımızda Oktay Akbal'ın Suçumuz İnsan Olmak romanını konuşacağız. Tüm kitapseverleri bekliyoruz.
🗓️ 1 Haziran 2024, Cumartesi
🕞15.00
📌 Gazikültür Kübbiye Atölyesi
“Hıristiyanlar, âlim olunca Hıristiyanlık’la alakaları kesilir. Müslümanlar da câhil
olunca İslâmiyet’le alakaları kesilir. Hıristiyanlığın zuhûrundan en aşağı on beş asır sonra teşekkül etmiş bir medeniyet (Avrupa medeniyeti) nasıl olur da o dine
(yani Hıristiyanlığa) izâfe edilebilir!? Bugüne kadar yeryüzünde görülmüş en parlak, en âlemşumûl (dünyayı kuşatan/kapsayan), en demokratik ve bin yıllık bir
medeniyetin başlıca ve yegâne âmili Kur’ân olduktan sonra bugünkü Müslüman cemâatların cehâlet sebebi nasıl olur da İslâmiyet’e dayandırılabilir?”