Türklerin Akdeniz, İbranîlerin Büyük Deniz, Yunanlıların Denizlerin Ruhu, Romalıların Nostrum Denizi dedikleri; etrafı portakal, limon, frenk inciri ağaçları, deniz çamları ile kuşatılmış, mersin dalları kokusuyla ıtırlanmış yüksek dağlarla çevrelenmiş, tertemiz ve şeffaf bir hava ile doldurulmuş ve daima yerin hararet merkezinin tesiri altında kalmış olan "Méditerranée" yani Akdeniz büyük bir muharebe meydanıdır ki güya orada hâlâ mitolojinin Neptün'ü ile Pluton'u dünya hâkimiyetini paylaşamazlar! Michélet'nin deyişiyle insanlar Akdeniz sahilleri sularında yerkürenin en kudretli iklimi olmak haysiyetiyle kuvvet kazanırlar.
Michelet'yi okuduğuna ve bu kadar iyi anladığına sevindim. Böylesi bir kitap, aşk denilen şehit insanları genellikle sandıklarında çok daha derin ve çok yönlü olduğu da öğretiyor bize.
Bu kitap yepyeni ufuklar açtı bana aynı zamanda dinsel bir ilham gibi geldi. " Hiçbir kadın yaşlı değildir" ( dünyada hiç yaşlı kadın yoktur anlamına gelmiyor bu; yani, sevdiği ve sevildiği sürece hiçbir kadın yaşlanmaz, demek.)
Michelet, "ilk ortaya çıktığında bir formülden, anlık bir olaydan fazlası değildir, gelişmeye ve yüreğin gücü aşılanmaya ve sevginin güçlü sıcaklığıyla beslenmeye başladığında dünya için meyvelerini vermeye başlar."
Diğer içkilerden farklı olarak arılığı ve kendindeliği artıran, beynin kuvvetli besini, ayık içki, kahve; imgelemin bulutlarını ve kasvetli ağırlığını dağıtan, şeylerin gerçekliğini hakikat ışığıyla aniden aydınlatan kahve."
Jules Michelet, Fransız tarihçi (1798-1874)
Michelet şöyle bir saptamada bulunuyor: "Bir fikrin doğuşu, formül olarak ilk belirdiği an değil, kalbin gücüyle aşılandığı ve sevginin sıcaklığıyla beslendiği kuluçka döneminin ardından kabuğunu kırmasıyla gerçekleşir."