Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mine Oral

288 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
İki farklı zamanda birbirine paralel iki hikayeye tanıklık ediyoruz #kızıllığınkalbi kitabında. Güney Afrika'nın hem tarihine , hem kültürüne değinen satırlarda Camagu'nun Amerika'dan Güney Afrika'ya dönmesi ve karşılaştığı olaylar karşısında sorgulamaları sade fakat derin bir okuma sunuyor. İki farklı zamandaki paralel hikayelerde inananların ve inanmayanların yıllarca süren nefreti, nesilden nesile geçen güçlü duyguları, modernleşme adı altında İngiliz sömürgesi altındaki yaşananların bir tarihi olarak da okunabilir. Çok severek okudum. Afrika'nın bu güçlü kalemi #zakesmda ile tanışmanızı çok isterim. Kitap ayrıca #1001kitap listesinde.
Kızıllığın Kalbi
Kızıllığın KalbiZakes Mda · Ayrıntı Yayınları · 201235 okunma
Reklam
184 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
İrlanda edebiyatının en sevilen yazarlarından John Banville 2005 yılında Deniz isimli romanı ile Man Booker ödülünü almış. Eşini kaybettikten sonra çocukluğunda tatillerini geçirdiği sahil kasabasına giden Max Morden ve iç hesaplaşmasına tanıklık ediyoruz. Max Morden ile birlikte belleğindeki anılara tanıklık ederken bir anda zihnin ne kadar yanıltıcı olduğu, şimdiki zamandan geçmişe her dönüşte belleğin her defasında insanı nasıl yanılttığı, gerçek mi hayal mi kararsız kalan Max gibi okur da bir anda belleğin içinde kendi sorgulamalarını yapıyor. Çocukluk anılarının en önemli yerini tutan Grace ailesi ile anıları ve sonraki dönem anıları bir anda iç içe geçer gibi olurken bir anda birbirinden ayrılıyor. Bellek ve hatırlama üzerine okuduğum en etkileyici kitaplardan bir tanesi oldu. Özellikle bilinç akışı tekniği ile yazılmış romanları sevenlere tavsiyemdir.
Deniz
DenizJohn Banville · Sia Yayınları · 2022140 okunma
152 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
1983 yılında okurlarıyla buluşmuş bir 16. yüzyıl anlatısı #kimsesiz Bir İspanyol gemisinin Hint Adaları'na doğru yola çıkması, yerliler tarafından saldırıya uğraması ve bu saldırıdan kurtulan miçonun yaşlılık döneminde yazdıklarını okuyoruz. On yıl yerliler ile birlikte kalan miço, olaydan altmış yıl sonra yaşadıklarını yazıyor. Geriye dönüp modern hayattan, yerlilerin hayatına bakması , medeni dünyadan hiç bilinmeyen bir hayata tekrar bakışı ve sorgulamaları beni çok etkiledi. Kitabı bitirdiğim zaman aklımda kalan şu soru oldu; Ne kadar insanız? İnsan olmak ne demek? Medeniyet dediğimiz hayatlarımızda maskelerimizin ardında, görmediğimiz, bilmediğimiz uzak diyarlardaki "vahşi" dediğimiz insanlardan daha mı insanız? Doğadan uzak, evrenin yasalarını kavrayamadan kendi kurduğumuz sistemin içerisinde yaşadığımızı zannederken, yerli bir kabilenin ritüellerini, hayat ve ölüm döngüsüne bakışlarını, doğa ile nasıl bütün olduklarını okumak çok iyi geldi. Özellikle Saer'in anlatımına hayran kaldım. İyi ki okudum dediğim, çok etkilendiğim bir kitap oldu.
Kimsesiz
KimsesizJuan Jose Saer · Jaguar Kitap · 2022200 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
384 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
"Ben yalnızca bir hikâye anlatıcısıyım." diye dile getiren Jorge Amado, Antonio Balduino isimli siyahi bir öksüzün hikayesini anlatır #jubiabá kitabında. Albert Camus'un kitabı çok sevmesi ve kitap ile ilgili yazdığı yazı da kitabı daha tanınır hale getirmiş. Camus kitap ile ilgili olarak; "Harikulade ve müthiş bir kitap. Eğer gerçekten roman her şeyden önce eylemse, bu türünün tam bir örneği." demiş. Sade bir anlatım ile ilerliyoruz kitabın sayfalarında. Öksüz Baldo'nun yaşadığı Bahia bölgesindeki yaşam koşulları, hayalleri, komşuları, dinlediği hikayelerden etkilenerek kendi abc'sini yazdırmak istemesi ve küçük yaşından beri özgürlüğüne düşkünlüğü aslında kitabın ana düşüncesini ilk sayfadan itibaren okura veriyor. Baldo atalarının kölelik zamanı hikayeleri ile büyüyor ve bu hikâyeler genç adamın zihninde özgürlük kavramını da şekillendiriyor. Köleliğin kalkmış olmasına rağmen, kurulan modern dünyada parası olmayan, fakirlik ile mücadele eden herkes sistemin kölesidir diyor Amado Baldo aracılığı ile. Baldo küçük yaşlarda şekillenen fikirleri ile özgürlüğünün peşinde hayatın içine atılsa da bir süre sonra herkes için bekleyen sistem onu da en zayıf noktasından yakalıyor ve bir liman işçisi olarak buluyor kendini. Tam bu sırada yapılan grev belki de çocukluğundan beri tohum halinde içinde bulunan fikirleri filizlendiriyor ve Baldo bir uyanış yaşıyor. Öksüz bir çocukluktan, özgür bir gençliğe ve sonrasında sistemin parçası ve grev direnişçisi olan Baldo'nun hikayesi etkiledi beni.
Jubiaba
JubiabaJorge Amado · Kırmızı Kedi Yayınevi · 202063 okunma
552 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Bildungsroman türünde yazılmış, Hermann Hesse'ye Nobel edebiyat ödülünü kazanmasında büyük payı olan önemli kitaplardan bir tanesi #boncukoyunu Kİtap; elitist aydınlardan oluşan, ütopik Kastalya eyaletinde kurulan tarikatın en alt basamağından başlayarak, tarikat için önemli olan Boncuk Oyunu ve tarikatta en üst noktaya ulaşan, Magister Ludi ünvanını alan Josef Knecht'in kendini geliştirmesi ve iç yolculuğunu anlatıyor.Bu noktada küçük bir bilgi eklemek istiyorum. Knecht kelime anlamı olarak köle, uşak, hizmetkâr anlamına gelmekte ve bu ismin anlamı ile metin daha anlaşılır oluyor. Kastalya eyaleti neredeyse bir devlet haline gelen, örgütlenen, kendini tamamen dış dünyaya kapayarak kendi hiyerarşik yapısını kuran bir tarikata ev sahipliği yapıyor. Bu tarikat bireyin kendi entelektüel gelişimine odaklanmasını, hakikate ulaşmak için müziğe, matematik ve meditasyona önem veren, bu bağlamda yıllardır oynadıkları Boncuk Oyunu'na büyük önem veriyor. "Boncuk Oyunu'nun ruhunda ne varsa gerçekten bir evrenselliği içeriyordu, tüm simgeler ve simgelerin tüm kombinasyonları bizi falan ya da filan yere, falan ya da filan örneğe, deneye ve kanıta değil, merkeze, gizin içine, dünyanın en iç noktasına, ilk biliş'e götürmekteydi." (#kitaptanalıntı) Kitabın özellikle bir bölümünde yer alan tarihin bilinmesinin ve doğru yorumlanmasını vurgulayan Hesse, elitist, tarih bilincinden yoksun aydınların Nazizmin yükselmesi karşısında sessiz kalmalarını çok detaylı bir şekilde eleştiriyor.
Boncuk Oyunu
Boncuk OyunuHermann Hesse · Yapı Kredi Yayınları · 2020693 okunma
Reklam
164 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Yazarın 1982 yılında yazdığı bu ilk kitabında anlatıcı Etsuko isminde bir Japon kadın. Büyük kızının intiharından sonra küçük kızı Niki'nin ziyaretine gelmesiyle anılarına, savaş sonrası Japonya'ya bir yolculuk başlıyor. Etsuko'nun belleğinde hatırladıklarını okurken pek çok imge ile karşılıyoruz. Ayrıca anılarında sıklıkla bahsettiği Sachiko ve Mariko ile ilgili hatıralar bir alt hikaye oluşturmakta ve bu anılar okuru gizemli bir atmosferin içinde , Etsuko'nun ruh halini anlamaya yönelik ipuçları içermekte. Kitabın en sevdiğim taraflarından bir tanesi de savaş sonrası Japonya'ya genel bir bakış, toplumsal dönüşümün bireyler üzerindeki etkisi, özellikle kadınların geleneksel düşünce yapısından çıkıp modern çağa uyum sağlama, bireyselleşme ve özgürleşme çabalarının anlatıldığı kısımlar oldu. Yaşam ölüm yaşam döngüsünün en başarılı anlatıldığı kitaplardan bir tanesi bana kalırsa. Yıllar sonra sanki bir halatla bağlandığımız geçmiş anılarımıza her döndüğümüzde belleğin ne kadar yanıltıcı, bellekteki hatıraları zihnin nasıl her defasında değiştirdiği, bu anılara bağlanırsak ilerleyemeyeceğimizi sıklıkla 'hep ileriye bakmak gerek' cümleleriyle vurgulamış yazar. Gerek kullanılan imgeler, gerek anlatılan insanın iç ve dış çatışmaları, belleğin yanıltması ve yeniliklerin olması için ölümlerin olması mesajları ile çok severek okuduğum bir kitap oldu.
Uzak Tepeler
Uzak TepelerKazuo Ishiguro · Yapı Kredi Yayınları · 20181,555 okunma
360 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Aylardır yağış almayan, kuraklık ile mücadele eden bir ülkede, şehrin merkezi ve yaşadıklarından kaçmak isteyen Ruth ve Mark çiftinin yeni bir başlangıç için, bölgenin tek yağış alan çiftliğine yani Kuyu'ya taşınması ile başlayan , her satırında psikolojik sorgulama ve gerilimin hissedildiği bir roman #kuyu Yeni başlangıçlar için taşındıkları, cennet ve huzur hayali kurdukları Kuyu'da yaşam, kuraklık ile boğuşan insanların ve devlet yetkililerin de ilgisini çekmesiyle bir nefret odağı haline geliyor. Tüm bu nefretin ortasında yalnız kalan Ruth ve Mark çiftinin hayatı da bir anda bir cehennem hayatına dönüyor. "Gül" isimli bir tarikattan gizemli bir cinayete ve en sonunda ev hapsine dönen bir hayat içinde Ruth'un, Kuyu'nun hikayesini anlatmaya başlaması ile birlikte geçmişe dönerek kendi sorgulamalarına da tanıklık ediyoruz. Her anlatımda Kuyu'nun gizemi çözüldükçe bir yandan da suç, aşk, inanç, yeniden doğuş temalarını ve insanın en kör noktalarına ışık tutuyoruz. Henüz yayımlanmadan ödül alan Kuyu kitabını çok severek okudum.
Kuyu
KuyuCatherine Chanter · Yapı Kredi Yayınları · 201641 okunma
320 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Etkisinden bir süre çıkamayacağım bir roman oldu #caribouadası Otuz yıllık bir evliliğin ardından gelen sorgulamalar, iletişimsizlik, geriye dönüp bakınca duyulan pişmanlık ve keşkeler ile derin bir sorgulama yaptırıyor insana. Hayalini kurduğu hayatı gerçekleştirmek için Gary, eşi Irene'i de ikna eder ve Alaska'da Caribou Adası'nda bir kulübe inşa etmeye başlar. Yıllardır hayalini kurduğu hayat medeniyetten uzakta ve doğa ile başbaşa kalmak olan Gary adım adım hayaline yaklaşırken, eşi Irene bambaşka sorgulamalar içerisindedir. İki çocuklarının da kendi hayatlarını kurması ve başbaşa yeni bir hayat kurmak için kulübe inşa etmeye çalışan Gary ve Irene ile birlikte olmak, onları izlemek ve halden hale geçerken yaşadıkları pişmanlık, sevgisizlik gibi kavramları okurken kendi hayatımızdan da izler buluyoruz. Aslında insanların içine düştüğü, çıkmaz sokaklarda kaybolmuşluk hissi veren anlaşılamama durumu çok güzel ele alınmış. Kitabı okuduktan sonra yazarın hayatını da okuyunca çok etkilendim. Küçük yaşta babasının intiharına tanıklık etmiş David Vann ve bu olayı farklı bakış açılarından " Bir İntiharın Efsanesi" isimli öykü kitabında dokuz öyküde toplamış. Sonrasında yazdığı Caribou Adası ise yazarın ilk ve otobiyografik özellikler taşıyan ilk romanı. Tek tek karakterler üzerine analizler yapılacak, derin incelemeler ile hayata ve insana karşı sorgulamalar yaptıran bu roman benim için iz bırakan kitaplar listemde yerini aldı.
Caribou Adası
Caribou AdasıDavid Vann · Can Yayınları · 201216 okunma
160 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
24 saatte okudu
İhsan Oktay Anar ve yazdıklarını çok seven bir okur olarak sonunda Tiamat ile buluştum ve kitabının ismini ilk duyduğumdan beri yaşadığım heyecan ve merak sonunda #okudum Tiamat belki hiç duymayanlar için Antik Babil mitolojisinde okyanus Tanrıçasıdır ve ilk kaosun sorumlusudur. Ayrıca kader tabletinin de sahibidir. Denir ki bu kader tablete kim sahip olursa aynı zamanda dünyaya da egemen olur. (bu noktada daha detaylı bilgi edinmek isteyenler için Babil Yaradılış Destanı okumalarını tavsiye ederim.) Kitabın kurgusu 1915 yılında bir tahtelbahir gemisinde geçmektedir ve kurgunun tek mekanı da bu gemidir. Bu geminin görevi düşman gemilerini yok etmektir. Gemi mürettebatının bir gün metruk bir şilebe rastlamaları ve bu şilepteki ganimetleri, özellikle de ganimet olarak ele geçirdikleri bir sandığı kendi gemilerine getirmeleri ile doğaüstü, gizlemli ve gerilimin eksik olmadığı olaylar başlayacaktır. ( Sandık ile ilgili Hz. Musa'nın On Emir'in yer aldığı ahit sandığı ve On Bela ile lanetlenen Firavun'un başına gelen ilk belanın denizde geçen kısımlarına yan okuma olarak bakmak faydalı olacaktır.) Bu gizemli ve doğaüstü olayların geçtiği kurgunun alt metni ise katman katman kendini açan, sorgulayan ve sorgulatan zengin bir felsefe. Din, bilim, inanç, inançsızlık, bakmak ve görmek, özgür irade, zeka gibi konular ilmek ilmek işlenmiş. Varoluşsal kaosumuzu oluşturan tüm zıtlıklar içinde insanın durumu etkileyici bir şekilde ele alınmış. Tek bir okumanın yeterli olmayacağı aksine yavaş yavaş tekrar okunması gereken bir kitap bana göre.
Tiamat
Tiamatİhsan Oktay Anar · Everest Yayınları · 20223,941 okunma
180 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 saatte okudu
" Evrensel yabancılık duygusu ve yaklaşan felaketin soğuğu, yukarıda asılı yıkıntıların tehdidi eziyordu beni; bir de yapılmış olan şeyin iğrençliği, toplu suçun ağırlığı. Doğaya karşı, evrene karşı, hayata karşı, korkunç bir suç işlenmişti. Hayatı reddederek, ezeli düzeni yıkmıştı insan, dünyayı yıkmıştı; şimdi her şey parçalanıp yıkılmak üzereydi." ( #kitaptanalıntı ) Kafka'nın kız kardeşi olarak anılan Anna Kavan'ın başyapıtı kabul ediliyor #buz Simgesel karakterler ile isimsiz anonim ülkelerde geçen bu kısacık kitap, ölüme mahkum kurmaca bir dünyada gerçekliğin ve hayal gücünün iç içe geçtiği, dünyadaki askeri eylemler, insanların vahşeti ile gittikçe soğuyan bir dünyayı, kıyamete yaklaştırıyor. Adsız karakterlerin peşinde, yaklaşan buz felaketini her satırda hissettiren, kıyamete yaklaşan dünyadaki yabancılık duygusunu, insanın iflah olmaz yok etme hırsıyla evrene ve tüm türlere karşı kendi egoları sebebiyle açtığı savaş yer yer hayal gücünü zorlayan, yer yer de alegorik bir anlatımla soluksuz bir okuma sunuyor. Kız, kahraman ve muhafız karakterleri üzerine derin incelemeler yapılacak kadar zengin. Gerçekliğin ve hayal gücünün iç içe geçtiği bu kitabı her okur sever mi bilmiyorum fakat ben çok severek okudum.
Buz
BuzAnna Kavan · Everest Yayınları · 2014136 okunma
Reklam
194 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
" 1973 yılındaki askeri darbe olmasaydı ben herhalde Şili'den başka yere asla göç etmezdim, yazar olamazdım ve Kaliforniya'da oturan bir Amerikalıyla evlenmezdim; beni hiç bırakmayan bu upuzun hasret de yaşanmazdı, bugün bu sayfaları yazıyor da olmazdım." Isabel Allende'nin "Yüreğimdeki Ülkem" kitabı yazarın anılarını anlatmakta. Şili'deki askeri darbenin hayatını nasıl değiştirdiği, ailesi, sürgün hayatı ve tüm bu kendini bir yere ait hissedememe durumunda, hasret içinde kitaplarını nasıl yazdığını samimi bir dille anlatmış. Dönemin hem tarihine bakıyoruz yazarın satırlarında hem de köksüz, yersiz yurtsuz hissetmenin bir yazarın romanlarında nasıl işlendiğini okuyoruz. Şili ve oradaki yaşamı tüm gerçekliği ile yazmış yazar. Çok güzel kitap önerileri de karşılaşıyoruz okurken. Kökleri ve romanlarına konu olan ailesinin olduğu Şili'yi kendi yüreğinde taşıyor ve anılarını yazarken bir anlamda kendi düşsel ülkesini yeniden kurduğunu fark ediyor. Yazarın kitapları ile tanıştıysanız, bu anıları okurken daha farklı bir gözle tekrar okuduklarınızı değerlendireceksiniz ya da henüz tanışmadıysanız başlangıç için tavsiye ederim. Kitap boyunca Isabel Allende ile sanki sohbet ettim ve anılarını dinlerken, Şili hasretini ve köksüz hissetmesini yüreğimde hissettim.
Yüreğimdeki Ülkem
Yüreğimdeki ÜlkemIsabel Allende · Can Yayınları · 200471 okunma
752 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
İnsanlık Komedyası külliyatının 'Taşra Yaşamından Sahneler' bölümüne dahil olmuş ' Sönmüş Hayaller' kitabı üç bölümden oluşuyor. 1. Bölüm - İki Şair 2. Bölüm - Paris'te Taşralı Bir Büyük Adam 3. Bölüm - Mucidin Acıları 1835 - 1843 yılları arasında tamamlanmış bu üçleme Fransa'nın yüzyıl başlarında siyasal ve toplumsal değişimlerini, taşra ve Paris hayatının karşılaştırmasını, özellikle Paris hayatındaki edebi hareketi, basın ve yayıncılık hareketlerinin toplumu nasıl şekillendirdiği gibi konulara değinirken, bireysel hırsların toplumu ve bireyleri nasıl bir çıkmaza sürüklediğini de detaylı bir şekilde anlatmakta. Lucien ve David karakterlerini takip ederken bir yandan da, bireysel hırstan toplumun körlüğünü, basın ve yayıncılık hayatının arka yüzünü, gazetelerin toplum üzerindeki etkisini, siyasal olayların, iktidar gücünün insanları nasıl değiştirdiğini, güç peşinde koşarken bireyin kendinden nasıl uzaklaştığını ve toplumun birey üzerindeki etkisini okuyoruz. Toplum mu bireyi değiştiriyor yoksa bireylerin kendi hayat planlarındaki hırsları mı bir toplumu değiştiriyor gibi zor bir soru Balzac'ın satırlarında hala güncelliğini koruyor. Balzac'ın yazar kimliğinin yanında yayıncılık da yapması, görünenin arka planını çok gerçekçi bir biçimde gözler önüne seriyor. Edebiyat dünyasında ısmarlanan eleştiri ve tanıtım yazıları, bir gün göklere çıkartılan yazarların ertesi gün tek bir gazete haberi ile nasıl toplumun gözünden düşürüldüğü gibi konular geçen yıllar içerisinde hiçbir şeyin değişmediği gerçeğini de ortaya koyuyor.
Sönmüş Hayaller
Sönmüş HayallerHonore de Balzac · Notos Kitap Yayınları · 2019109 okunma
830 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Kitabın karakteri Adria'nın suçluluk duygusu ile sevdiği kadına mektup yazmaya başlaması ve bu mektubun bir zaman sonra aslında bir günah çıkarmaya ve Avrupa tarihinin kötülüğü üzerine bir denemeye dönüşmesini okuyoruz. Jaume Cabre 20. yüzyılın bir portresini okura verirken inanç ve inançsızlık, iyilik ve kötülük gibi kavramlardan bireye , bireyden toplumsal bilince katman katman açılan , iç içe geçmiş kurgusuyla zengin bir metin sunuyor. Adria'nın mektubunu okurken kendimizi bir anda yüzlerce yıl öncesindeki başka bir kurguda buluyoruz, tam ne oluyor derken yine günümüze geçiş yapıyoruz. Birinci tekil şahıs ile başladığımız bir cümle bir anda üçüncü tekil şahıs ile devam ediyor ve tam anladım derken bir anda kendimizi derin bir sanat tarihi, edebiyat, felsefe, müzik ya da filoloji alanlarından bir tanesinde buluyoruz. Avrupa tarihinin kötülüğünü bu mektuptan okurken, inançsızlık üzerine de sarsıcı saptamalar ile karşılaşıyoruz . Nazi kamplarından farklı suçlara, rahiplere ve Orta çağ Avrupa tarihinden günümüze zengin, iç içe geçmiş bir metin okumak isteyenlere tavsiyemdir. Sakin ve uzun bir zaman ayırarak okumanın daha verimli olacağını düşünüyorum. İnsanın kötülüğünden, Avrupa'nın kötülüğüne uzanan bu kitap listelerinizde olsun.
İtiraf Ediyorum
İtiraf EdiyorumJaume Cabre · Alef Yayınevi · 2015175 okunma
446 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
2007 yılında Irvin D. Yalom bir konferans vermek üzere Hollanda'ya gider ve hayranı olduğu Spinoza müzesini ziyaret eder. Spinoza'nın kitaplarına özel ilgi gösterdiğini gören yetkililer kendisine bu kitaba ilham olacak konuyu vermiş olurlar. Yetkililerin söylediklerine göre kitaplar Spinoza'nın orijinal kitapları değil sonradan müzeye konulan benzer baskılarıdır. Daha da ilginci bu kitaplar Nazilerin Avrupa'ya hakim olduğu yıllarda müzeden alınmış Berlin' e götürülmüş ve 1946 yılında yine bir sır perdesi ardında müzeye iade edilmiştir. Yalom konunun daha da derinlerine indiğinde kitapların kaybolup geri iade edilmesi ardındaki isme ulaşır. Nazi lideri kadrosundan Alfred Rosenburg ve bu nazi subayının Spinoza tutkusunu ortaya çıkarır. Gerçek mi kurgu mu sorusuna Yalom kitabın sonunda çok güzel ve detaylı bir açıklama yapıyor. Felsefe , psikoloji ve tarih bu kitapta iç içe geçmiş bir şekilde, okuru sıkmadan akıcı bir kurguyla veriliyor. Spinoza'nın felsefesi bir giriş niteliğinde , anlaşılır bir şekilde veriliyor. Ayrıca Nazi subayı Alfred'in arkadaşıyla yaptığı psikoterapi sohbetleri de özellikle psikolojiye ilgisi olanlar için pek çok teknik barındırıyor. Spinoza hakkında çok az kaynak olmasına rağmen , Yalom bana kalırsa elindeki kısıtlı bilgiyi çok güzel harmanlamış ve hem Spinoza'nın hayatını hem de felsefesini akılda kalacak şekilde aktarmış. Bu kitabı okuduktan sonra eğer hala tanışmadıysanız Spinoza okumak isteyeceksiniz.
Spinoza Problemi
Spinoza ProblemiIrvin D. Yalom · Kabalcı Yayınevi · 20131,812 okunma
672 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
İç içe geçmiş, katman katman kendini açan bir roman #yalan Romanın baş karakteri Yusuf Aksu, küçüklüğünden beri her şeyi ilk kaynağına kadar inip öğrenmeye meraklı ve kendine yol arkadaşı olarak ansiklopedileri seçmiş, doyumsuz bir şekilde ansiklopedi okuyan ve muazzam belleği sayesinde okuduklarını unutmayan, farklı dillere meraklı birisi. Lise döneminde tanıştığı Yunus ile birlikte dil kuramları geliştiriyorlar, birlikte evrensel bir dil olabilir mi üzerine araştırmalar yapıyorlar ve kendi kuramlarına göre yazının sözden önce geldiğini ispatlamaya çalışıyorlar. Heyecanla yaptıkları çalışmalar Yunus'un beklenmedik intiharı ile Yusuf'un da hayatını değiştiriyor ve işte bundan sonrası beklenmedik bir şekilde öyle derin, kendini kendi içinde açan bir toplum eleştirisine dönüşüyor ki, her sayfada düşünce dünyasında zenginleştiğinizi hissediyorsunuz. Dil kuramlarından felsefeye, sosyolojik saptamalara, toplumda alkışlanan insanların maskesiz yüzlerine, insanların menfaatleri uğruna, bile isteye yalanlara inanmak istemelerine ve bu yalanları doğruymuş gibi kendilerini ikna etmelerine, sadece kendilerine değil topluma da aynı yalanları inandırmak için yaptıkları her şeyi bazen gülerek bazen içim acıyarak okudum. Pek çok açıdan farkındalık kazandıran, zengin ve dediğim gibi katman katman açılan bu kitabı okumadan geçmeyin.
Yalan
YalanTahsin Yücel · Can Yayınları · 2018615 okunma
144 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.