Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Milena Jesenska - Yuvadaki şeytan
Neden bütün ya da hemen hemen bütün modern evliliklerin mutsuz olduğu sorusu (sanki sadece modern evlilikler mutsuzmuş ve modern olmayanlar mutluymuş gibi), bütün edebiyatın -ciddiyetle- ve her beş çayı sohbetinin –ciddiyetten uzak bir biçimde- etrafında döndüğü, son moda sorulardan biri. Dünya üzerindeki her soru, toplumun gevezeliklerine olduğu
Sayfa 376 - Can YayınlarıKitabı okudu
“Fakat Atinalılar, ben onlar gibi baştan başa parlak ve gösterişli sözlerle bezenmiş hazır bir nutuk söyleyecek değilim; tanrı korusun. Hayır, şu anda iyi kötü dilim döndüğü kadar söyleyeceğim; çünkü bütün diyeceklerimin doğru olduğuna inanıyorum.” (sf.9) “Size doğruyu söylemeliyim. Atinalılar, köpek hakkı için, bütün o araştırmalarımda
Reklam
Nübüvvete/Peygamberliğe iman olayı, akıl ötesi bir ikrarı ve ispatı gerektirir. O noktada aklın özelliklerinin ve duyuların algılaması, idraki yoktur. Kişi tam da bu noktada öyle şeyleri algılayabilir ki, burada artık ne aklın, ne de duyu organlarının bir etkisi sözkonusu olamaz. Nasıl ki duyu organları, renkleri algılamaz, görme organı, sesleri kavrayamazsa, hiçbir duyu organı da akıl ile anlaşılabilecek olan bir alanı kavrayamaz. Eğer böyle bir şey gerçekleşemezse –ki bunun mümkün olması sözkonusu bile değildir- biz de konuya dair kanıtı, delili bunun mümkün olabileceğini, bilakis varlığının gerçekliğinin delillerini de ortaya koyarız.
Ravza Yayınları / EpubKitabı okudu
Aklım almıyor bir insanın , "Ben güçsüzüm" dedikten sonra kendini düzeltmeye çalışmamasını anlayamıyorum. Madem biliyorsun böyle olduğunu, niye kendi kendinle savaşmıyorsun, niye kendini denetlemiyorsun? Gösterdikleri sebep ne biliyor musun? Savaşmamak daha kolaymış... Bu karşılık gözümü korkuttu işte. Miskin, yapmacık bir hayatın kolay bir hatat biçimi olduğunu mu sanıyorlar yoksa? Öyle şey mi olur!
Sayfa 262
- sanırım bu sabah kalpazanları yargılayacaklar. - hayır, vatan hainlerini. - astıktan sonra bedenlerini dört parçaya ayıracaklar. ne büyük barbarlık. en yaşlı çalışan, gözlüğünün altından şaşkın şaşkın ona bakarak, "yasalar böyle," dedi. "yasalar böyle emrediyor." - yasalar öyle diyor diye bir insanın bedenini paramparça etmek büyük zalimlik diye düşünüyorum. bir insanı öldürmek yeteri kadar zalimceyken, bedenini paramparça etmek gerçekten büyük gaddarlık.
Aldım otuz beş yaşımı, o canım ağzını, sana geldim Bir pencerede bir kadın yavaş yavaş soyunuyordu, bakmadım Dünyalar değişti gerimde, gerimde güneşler, çocuk gözleri Bir pazar alıp kırlara çıkardığım yalnızlığım. Kalktık aşağı odalara indik, göğe yakın oturduk Bir yer evrende ille düşecekti duyacaktık O gün o gece o sabah öyle hep bekledik durduk. Ellerin aklıma geldi de kalktım sana geldim Bütün gece öptüğüm yerlerin bin yıllık yalnızlığımdı Bir doldu bir boşaldı yukarı odalar, yörede çocuklar uyandı Kirli bir ses bir su aktı durdu gecede, duyduk Bir adam ne kadar sıkıldı ki uzun uzun kahve ısmarladı. Böyle hep yangınlar, açlıklardı alan göğümüzü Anladık aşkımızdı daha bin yıl yaşayacak başka değil. Sunu Aldım her gün biraz biraz umutsuzlukları sildim Karalara akları çıkardım bu şiiri yazdım.
Kötü Evlere İnen Balad
Reklam
..ben dün doğmadım, ne dediğimi bilecek kadar yaşadım ben,..
.. tabii ki keyfinin istediğini yaparsın ama keyfinin istediğini düzgün bir hayat, düzenli gelir sağlamak üzere kullan evlen ve mazbut bir insan ol, bir kocan ve çocukların olsun, hareketlerine dikkat et, gençliğini olur olmaz heriflerle harcama bedavaya gitme, benim yaptığımı yapma, ben öyle yaptım da ne kaldı şimdi elimde, ha, hiç bir şey, utanç kaldı bir tek, eh o da iyi sayılır bir bakıma, devam ettiği sürece yani, ama o da çok sürmez, belli bir yaşa gelene dek istediğini yaparsın, sonra o da biter, tabii biter, kimse sana bir şey vermek istemez olur, böyle işte, olay bu, ..
Sayfa 99 - MonoKL EdebiyatKitabı okudu
Birtakım "edebiyatçı" mahirliği
Bir gün biri Ahmet Haşim'in: "Merdiven" manzumesini okuyordu: "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden..." Meğer o manzume bir akşam tasviri değilmiş, "merdiven" hayatmış... "Öyle hezeyan olmaz, 'symboliste'liğin timsal aramakla ilişiği yoktur, büsbütün başka şeydir" diyecek oldum: "Bize hocamız öğretti!" demesin mi? Ahmet Haşim "edebiyat memuru" derdi, "edebiyat memuru"nun "symboliste"liği anlaması da işte böyle olur. İşi kolaylaştıracak. "Symboliste"liğin ne olduğunu ne diye uzun uzun arasın? Timsal der çıkar...
… Birini seviyorsanız sevdiğiniz kişi karşınızdaysa ve size bir şeyler soruyorsa, sorduğu her şeyi kendinizle ilintilendirirsiniz. Maymunların soyu tükeniyor dese, beni çok sevinli buluyor dersiniz. Everest ne kadar da yüksek dese, beni ulaşılmaz görüyor dersiniz. Karnım acıktı dese, ben onun iştahını açıyorum dersiniz. Allah belanı versin dese, beni seviyor dersiniz. Çünkü aşk böyle bir manyaklıktır, kendine has bir şifre çözücü sistemi vardır ve her şeyi canının istediği gibi kodlayıp öyle yollar beyninize. Ki beyin zaten dünden hazırdır her türden rezilliğe…
"İnanmıyorsun bana şimdi, biliyorum. Olur mu öyle sey, diyorsun içinden. Bu yaşlı kadın da anlamıyor beni, diyorsun ama vallahi anlıyorum ben seni. Anlamaz mıyım? Güzel kızım... Pek tatlı değil tabii bu söyleyeceğim ama sen de yaşaya yaşaya alışacaksın. Bir gün bir bakacasın ki, aaaa, acıya rağmen geçmiş günler! Geçip gitmiş. Sen de yaşamışsın. Gülmüşsün de haberin olmamış. Acı dediğin taş, insan dediğin su gibidir aslında. Taşın üstünden kayar gider, toprağa karışır. Taşa her vurduğunda acır canın. Ama toprakla buluştukça acın azalır. Topraktayken acıdan eser kalmaz. Su toprağı yaşatır, toprak suyla bereketlenir. Anlıyor musun sen beni? Acıdan sonra bir bakmışsın ki o toprakta ne çiçekler, ne hayatlar dirilmiş. O toprakta, o acıdan sonra ne çok varlığa can olmuş o su. Ama su deyip geçme; o su, taşı bile aşındırıp yıpratır. Sen şimdi ne güçlü olduğunu öğreneceksin. Bir gün böyle benim gibi oturacaksın bir ağacın altına, benim dediklerimi bir başka yeni yolcuya anlatacaksın."
Sayfa 350Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.