Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû..
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bu kitabı bi zamanlar öyle çok okumak istedim ki. Çıktığı yıllar instagram da elden ele gezerdi herkeste görürdüm de bi alıp okuyamadım. Sitede okumuş olanların sayılarının azlığına bakıp aldanmayın, 1k kullanmayan çok insan var kullananlara
Bir kitap kurdu olarak bu incelemeyi yazma isteği duydum çünkü gerçekten yıllardır herkesin en çok sevdiği klasiklerden biri olup benim okumadığım bir kitaptı bu kitap Dostoyevskinin çoğu kitabını okudum ve tarzını yaptığı işleri severim normalde gerçekten tarzını betimleme tarzını verdiği felsefeyi düşünceyi beğenirim ama bu kitap bana göre
İnsanlar arasında yaşamak ve insanca yaşamak arasında ince bir çizgi olduğunu, unutmamak gerek, gerçekten neden yaşadığını bilmeyen bir çok insan var hayatımızda, kendi yoluna ışık olmayan senin yoluna ışık olacağını düşünüyor, buna inanmak aptalca dimi, bende öyle düşünmüştüm, ne yaptığını ne yapacağını nasıl yaşayacağını bilmemek, ölmektir hiç yaşamamaktir, ne kadar saçma bir hayatınız olduğunu bir düşünsenize, hep aynı şeyler, hep aynı düşünceler, hep aynı gitmeler gelmeler, bir türlü bitmeyen saçma şeyler, şarkılar fotoğraflar medyalar hep gözünün önünde bir türlü gözünü ayırmadığın o küçücük elindeki telefon senin hayatını yok ettiğini söylüyor, sende kahkaha atarak onu karşılıyorsun ya, helal olsun başka söyleyecek söz bulamıyorum umarım bir gün bu rüyadan uyanır kendi, yolunu bulursun.
" Sonuç ne? Saçma sapan bir inançtan Doğan müthiş bir estetik. Dünyadaki bütün tapınaklar, altarlar , piramitler gibi. Bu yüzden bazı şeyleri boş inanç diye küçümsemeyin, onlarsız insan kültürü olmazdı; ne mimari, ne müzik, ne edebiyat.
Belki birkaç dakika sonra belki de uzun bir zamanın ardından, "Ne geçiyor aklından?" dedi.
"Hep burada kalmak istiyorum," dedim.
"O halde mutlusun," dedi.
Yalan söylemedim, "Ben senin yanındayken hep mutluyum," dedim ona. "Bütün mutsuzluklar sen benim yörüngemden çıktığın zaman başlıyor."
Boynumun altındaki kol hareketlendi parmakları önce yanağıma sonra dudağıma uzandı. "Sen benim en sevdiğim yörüngesin," dedi. "Bütün gün gezegenin saçma sapan yerlerinde dolanıp dönmekten mutlu olduğum yersin."
Gökyüzüne doğru gülümsedim, "Hep burada kalamazsın değil mi?" dedim. O da güldü. Önce, "Keşke," dedi. "Ama önemli olan eve dönmek."
Çok yoruldum, çok yorgunum. Hiçbir şey yapasım yok. Ne topluma karşı insan ne de kendime karşı bir karakter ortaya koyabildim. Bu hep böyle oldu. Hayatım boyunca kafamın içindeki saçma sapan düşüncelerle yaşadım ve buna devam ediyorum. Benim geriye döndüğümde aa ne kadar güzel bir hayat yaşamışım diyecek halim kalmadı. Çünkü hiçbir zaman yaşayamadım. Hiçbir zaman ben tam istediğim ben olamadım. Ya da öbür türlü izi kalır bazı cümlelerin. Bu konuyu uzatmayacağım neden şimdi bunları anlatıyorum bunu düşünecek halim bile yok. Bu halsizliğim hissizleştiğimdendir, çok yoruldum.
Esere geçmeden önce yazar hakkında bilgi vermem gerekirse
Albert Camus 7 Kasım 1913' te Fransız sömürgesi Cezayir' de doğmuştur. Babası o daha küçükken I. Dünya Savaşı'nda ölmüştür. Annesi, büyükannesi, kardeşleri ve felçli dayısı ile küçük bir evde yoksulluk içinde yaşamıştır. Bu Camus' nün hayatındaki ilk zorlu mücadelesidir.
Mahpusların hastalıkları sırasında bile cezalarını çektiklerini söylüyorum, ama bu usulün onlara verilen cezaların bir başka şekli olduğunu o sıralar tahmin etmiyordum, hâlâ da etmiyorum. Şüphesiz böyle bir düşünce saçma bir suçlama olurdu. Resmen, hastaların cezalandırılması diye bir şey yoktu. Şu halde belki de çok zararlı, kötü sonuçlar veren bu tedbire acı, mutlak bir zaruret yüzünden başvuruluyordu. Ama neydi bu zaruret? Ne yazık ki, gerek bu, gerek birçok başka anlaşılması güç, hatta sebebi belirsiz bazı tedbirleri doğuran zaruretleri mantıkla açıklamak imkânsızdır. Peki, bu faydasız gaddarlığı nasıl açıklamalı? Mahpus hastalık bahanesiyle doktorları aldatarak hastaneye gelecek, gece helaya çıkıp karanlıktan yararlanarak kaçacak mı? Bu düşüncenin ne kadar saçma olduğu açıktır. Nereye kaçacak? Nasıl kaçacak? Neyle kaçacak? Gündüzleri birer birer çıkmaya izin veriyorlar, gece de aynı şey yapılabilirdi.
"Sizi en yakın çalışma arkadaşınızla tanıştırayım: Sanem Hanım."
Sanem Hanım. Sanem. Evlen benimle Sanem. Kadınım ol benim. Yaşadığım tüm acıları, yaptığım bütün kötülükleri, pişmanlıklarımı, hatalarımı akla. Başına çiçekten taçlar yapayım, sana şiirler yazayım, seni her gece masallar anlatarak uyutayım. Bazı akşamlar DVD'de film