Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
M. Süheyl Takkûş
Fâtımîler'in mezhebi konusuna geniş yer ayran M. Süheyl Takkûş haklı olarak: "durum ne şekilde olursa olsun, biz Fâtımîler'in mezhebinin önemini takdir etme konusunda derinlere gitmek niyetinde değiliz. Zira nesep, şerefle ilgili bir meseledir. Soyları ister İsmâil b.Ca'fer es-Sâdık'ın, ister Ali b. Ebî Tâlip ve Nebi'nin kızı Fâtıma'nın, isterse Abdullah b. Meymûn el-Kaddâh'ın soyuna mensup olsun, bu, onların tarihin önemli bir döneminde iki buçuk asırdan fazla süren medeniyetleri ve siyasi faaliyetlerinden bir şey eksiltmez" demektedir.
Sayfa 32 - ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI ANKARA, 2018 İNCELEYİCİLER, PROF. DR. CASİM AVCI PROF. DR. RAMAZAN ŞEŞENKitabı okuyor
Tanrı elçisi (rasül), haberci (nebi) ya da peygamber olarak nitelenen Tanrı sözcülerinin temel söylemleri, Tanrı ile iletişim kurup O’ndan öncesiz ve sonrasız, bir başka deyişle, saltık/mutlak, değişmez, genel geçer bilgiler aldıkları iddiasına dayanmaktadır.
Reklam
" Niteliğe yönelik hükümler, gizlice niceliğe yönelik hükümler haline gelir. Bu hükümlerin failleri 'şeyciliğe', yani her şeyi şeyler düzeyinde değerlendirmeye doğru kayışı ummasalar bile. Nitekim memur, elinin altındaki cihaz sayısına bağlı olarak yönetim hiyerarşisindeki mevkiini belirler. Yüksek düzeyde bir memurun odasında dört telefon ve çevresinde beş klima görüp hayret etmiştim. Aynı Arap başşehirinde çok yüksek manevi nüfusa sahip bir zatın oğlu olan aydın bir genç, beni her gördüğünde selam verirdi. Bir tren istasyonunda benim 3. sınıf bir kompartımandan indiğimi gördüğü günden itibaren selam vermez oldu. Şeycilik, özellikle siyasî literatürde oldukça sık rastlanan tipik bazı yanlışlıklara bile sürükler. Bu ülkedeki bir 'destek önergesi'nde 'hükümet ve onun halkı' ifadesinin kullanıldığına şahit oldum. Böyle bir ifade aslında tersine çevrilmiş bir mülkiyet ilişkisidir. Çünkü halk hükümete değil, hükümet halka aittir. "
Ata bin es-Saib, babasından bildiriyor: Ammar bin Yasir bize bir namaz kıldırdı. Namazı biraz kısa tutunca cemaatten kimisi: ''Namazı çok hafif kıldırdın" dediler. Bunun üzerine Ammar: ''Acele kıldırdım, fakat namazda Nebi'den duyduğum duaları okudum" diye cevap verdi. Ammar kalkıp giderken cemaatten bir adam -Ata der ki: ''Bu kişi benim babamdı ama kendisinden ''bir adam" diye kinaye yollu bahsediyor"- onun peşine takıldı ve Nebi'den duyduğu duaların neler olduğunu sordu. Sonra gelip o cemaate duaları haber verdi: ''ALLAH'ım! İlminle gaybları bilmen hürmetine, mahlukatın üzerine mutlak güç sahibi olman hürmetine, yaşamamda benim için hayır bildiğin sürece beni yaşat, ölümde benim için hayır bildiğin sürece beni vefat ettir. ALLAH'ım! Açık ve gizli her yerde SENDEN korkma duygusunu isterim. Öfkeli ve sakin halimde bile doğru ve hakkı söylemeyi SENDEN isterim. Zenginlikte ve fakirlikte orta yolu tutmayı SENDEN isterim. Bitmeyen tükenmeyen nimetlerinden isterim ve kesintisiz bir şekilde gözümün aydın olmasını isterim. Hükmünden sonra rızanı isterim. Ölumümden sonra iyi bir hayat sürdürmeyi isterim. SANA şevkle kavuşmayı, cemaline bakma lezzetini, zarar veren felaketlere uğramaksızın, saptırıcı fitnelere düşmeksizin yaşamayı isterim. ALLAH'ım! Bizi, iman zinetiyle süsle, başkalarına hidayet rehberi olanlardan ve doğru yolu bulanlardan eyle."
Ya rabbi,bana işim de evimde huzur ver.Bizleri koru.Dinine düşman olanlara,zavallı aldatmışlara gerçekleri anlatabilmem için bana güç ver.Rabbi'şfahli sadrî ve yessir lî emrî,vahlül ugdetem'min lisénî,yefgahû gavlî.Âmin Bir entelektüele hiç yakışmıyor, bu dualar falan, ha? Öyle ya; bizim aydınların dua gibi ilkel takıntıları olmaz. Vah yazık.../ Hemen kısa bir tarih çalışması yapalım: Batılı aydınlar, kiliseye ve muharref Hıristiyanlığa karşı çıktılar. Kilise, din adına insanlara zulmediyordu ve batılı aydın buna karşı çıkmakta haklıydı. Sonra bizim mütercim ve mukallit aydınlar da, batılı arkadaşları gibi yaptılar; ama bir yanlışlık oldu: Avrupalı aydın Hıristiyanlığa itiraz ediyordu, bizimkilerse İslam'a itiraz etmeye başladılar. O günden beri de işler epey karıştı. Şimdi baylar. Bu yobaz güzel bir abdest alacak, biraz Kuran okuyacak ve ardından Cuma'ya gidecek. Siz de bu arada ne haliniz varsa görün. "Neler duydu şu dünyada / Mevlidine hayran kulaklarımız / Ne adlar ezberledi ey Nebi / Adına alışkın dudaklarımız...” Arif Nihat Asya. Vay be. Ne kast ediyor acaba?
Sayfa 194 - İz YayınlarıKitabı okudu
Zihninde hep Kutlu Nebi'nin hayatını şekillendiren o sözü vardı :"Benim bildiğimi bilseydiniz daha az güler , daha çok ağlardınız "
Reklam
Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu: "Hakimler üç sınıftır. Bunlardan ikisi Cehennem'de biri Cennet'tedir. Cehennem'de olanlar, bile bile haksız hüküm verenlerdir. Bilmediği halde hakim olup hüküm verecek insanların haklarını zayi edenler de Cehennem'dedir. Hak ile hükmeden hakim de Cennet'tedir."
Onun ruhaniyetinin özü, şu Âyet-i Kerîmelerin ruhunda saklıdır: - ''Ey nebi, biz seni, hakikaten bir şahid, bir müjdeci ve bir korkutucu ve Allah'a kendi izni ile davetçi, aydın ve kandil olarak gönderdik.." (Ahzâb, 33/45-46)
Sayfa 75 - Kurtuba KitapKitabı okudu
İkra! Oku! Kuran’da verilen ilk emir, insanlığa verilen ilk mesaj: Oku! Okumak her aydın medeniyetin bir parçası olmuştur. Ama bu Rasul kim? En-Nebi El-Ummi. Okumayı bilmiyor. Bu emir; kütüphanelerle, üniversitelerle dolu bir topluluğa ya da kitaplarla, yazarlarla bir geçmişi olan bir topluluğa verilmedi. Edebiyatları şiirden oluşuyor ve şiirlerinin bile çok azı yazıya geçirilmiş, sadece ezberleniyordu. Bir kütüphaneye gidip o dönemlere ait Arapça şiir bulamazsınız. Böyle bir toplumda Allah azze ve celle okuma emrini veriyor. Sadece Rasul’ün kendisi değil, o toplumdaki birçok insan okumayı bilmiyordu. O emre yanıt olarak, Müslümanlar tarihteki en eğitimli topluluk oldular. Eğitim, Müslümanların arasında yayıldığı gibi hiçbir yerde yayılmadı. Şu anda var olan modern üniversite sistemini biz geliştirdik. Eğer araştırırsanız, batı dünyasındaki PhD sisteminin İslam’daki icazet sisteminden geldiğini görürsünüz. Kendileri bile okumayan bu insanlar, okuma konusunda dünya liderleri haline geldiler. Allah bu Kuran’ı, kitap formunda göndermedi. Sadece sözler biçiminde gönderildi. Bu sözlü olarak gelen kitap, tarihte hiç olmadığı kadar çok kitabın yazılmasına sebep oldu. Bu Kuran, dünya çapında bir sürü kütüphanenin oluşmasına neden oldu. Fıkıh, akide, İslam tarihi, tefsir kitapları… Yüz binlerce insan, nesillerce boyunca yazdı-okudu, yazdı-okudu.
Sayfa 6
Reklam
" Maskeli kelimeler vardır. Siyasette birkaç tane var ise ilimde birçok tane olmak şartıyla. Hele bu kelimeler meşhur bir muharririn itibarlı kaleminden dökülmüş olmaya. Gizledikleri hata ve boşlukları kimse görmez. Aydın kişi geçinmek manisine tutulmuş olanların dimağlarında, zannedildiğinden çok fazla bu tip, kitaplardan edinilmiş fikir hayaleti, düşünce hortlakları dolaşıp durmaktadır. "
Diyanet Vakfı Yayınları
" Niteliğe yönelik hükümler, gizlice niceliğe yönelik hükümler haline gelir. Bu hükümlerin failleri 'şeyciliğe', yani her şeyi şeyler düzeyinde değerlendirmeye doğru kayışı ummasalar bile. Nitekim memur, elinin altındaki cihaz sayısına bağlı olarak yönetim hiyerarşisindeki mevkiini belirler. Yüksek düzeyde bir memurun odasında dört telefon ve çevresinde beş klima görüp hayret etmiştim. Aynı Arap başşehirinde çok yüksek manevi nüfusa sahip bir zatın oğlu olan aydın bir genç, beni her gördüğünde selam verirdi. Bir tren istasyonunda benim 3. sınıf bir kompartımandan indiğimi gördüğü günden itibaren selam vermez oldu. Şeycilik, özellikle siyasî literatürde oldukça sık rastlanan tipik bazı yanlışlıklara bile sürükler. Bu ülkedeki bir 'destek önergesi'nde 'hükümet ve onun halkı' ifadesinin kullanıldığına şahit oldum. Böyle bir ifade aslında tersine çevrilmiş bir mülkiyet ilişkisidir. Çünkü halk hükümete değil, hükümet halka aittir. "
Sayfa 75 - Boğaziçi Yayınları
Hayatının önemli bir kısmı sıkıntı, hayal kırıklıkları ve polis takibi altında cezaevi duvarlarının gerisinde geçti Ruh dünyasını yansıtan, halk şiiri tadında, duru, romantik mısralarıyla ünlendi. Öykü ve romanlarında yansıttığı düşünce dünyasını şekillendiren ise, ideolojik kalıplar ya da romantizm değil, çocukluğundan itibaren taşıyıp hayatının sonuna kadar terk etmediği, bazen kendi kendini kışkırtan düzeye varan haksızlığa isyan duygusu oldu: Sabahattin Ali. ...Anadolu insanını tanıdı Aydin cezaevi'nde kaldığı üç ay zarfında. Tahliye edildikten sonra Almanca öğretmeni olarak Konyaya çıktı tayini. Düşünce dünyasındaki arayışının yeni durağı Ziya Gökalp'i bu dönemde keşfetti Sabahattin Ali. Cumhuriyete ve devrimlere ilham veren Gökalp'e tıpkı Geylani'ye olduğu gibi Geylani kadar hayran, ona duyduğu bağlılık derecesinde bağlılık hissiyle doluydu yüreği. Ve bu hissini yansıtan şeyler yazmak geçiyordu içinden. Ama farklı bir şey yaptı. Geylani için yazdığı dizeleri Gökalpe, ona milliyet düşüncesinin peygamberi seviyesine baktığını gösteren uyarlamayla yeniden yazıp Atsız Mecmuası'na gönderdi. Başımız önünde geliyor yere Işıklar dağıttın sen gönüllere Milliyet aşkını duyan bir kere Seni nur sanıyor ey büyük nebî. Mefkûre nuruyle bizleri besle Uğrunda ölelim biz de hevesle Gençliğin kalbi bu taze “nefes”le Beraber kanıyor ey büyük nebî.
28 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.