Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"O(Mirzabeyoğlu), bir iman şovalyesi idi."
İçime BD-İBDA ateşini düşüren o zata ne kadar teşekkür etsem azdır. Hayatıma anlam ve bereket kattı. Müsbet ne yapmış isem Kumandan'dan aldığım paya borçluyum. Siyasî duruş, ahlâkî duruş, estetik duruş yanında, iştigal saham olan dinî ilimlerde de onun tefekkürî yönlendirmesi (İBDA fikriyatı) altın değerinde idi. Hele hele Üstad'ı nasıl seveceğimizi, Büyük Doğu fikriyatının ne mânaya geldiğini Salih Mirzabeyoğlu'ndan öğrendik. Salih Mirzabeyoğlu bize sadece kendini lanse etse, onun fikrî, ilmî, ahlâkî vs. çapı kendisine inanmamız için yeterli idi. Ancak o hiçbir zaman bencil davranmadı, bize Üstad'ı anlattı, açıkladı, hakikatini meydan yerine dikti. Üstad'ı gerçekten seven bir ferdin Salih Mirzabeyoğlu'nu sevmemesi, ondan istifade etmemesi düşünülemez. Ancak sevgi saf olacak, ön yargılar, kaprisler karışmayacak. Salih Mirzabeyoğlu'nun Üstad sevgisinden öte Allah ve Resulü sevgisi saf, temiz ve pazarlıksız idi, Üstad'ı da bunun için seviyordu zaten. Onda hiçbir bencillik edası yok idi, 7/24 davasıyla oturup davasıyla kalkan bir iman ve aşk adamı idi. Onu yakînen tanıyan Mevlüt Koç ağabeyin tesbitiyle, "O, bir iman şövalyesi idi."
Sayfa 52 - Kökler YayınlarıKitabı okudu
342 syf.
·
Puan vermedi
Necip Fazıl, bu kitabında, büyük insan, 4.halife Hazreti Ali'nin hayatını anlatmış. Kitabın başı ve ortalarına kadar, İslamın doğuşu ve Peygamber'in hayatının ön plânda olduğu bu anlatıda Peygamber'in ölümünden sonra, Hazreti Ali'nin hayatı ön plâna çıkıyor. Halifeler dönemi, Hazreti Osman zamanıyla ortaya çıkan fitneler ve Hazreti Ali'nin gayretleri, Necip Fazıl'ın usta kaleminden şiirsel bir dille anlatılıyor. İkinci kez okumuş olduğum bir kitaptı. Hazreti Ali'nin hayatını her müslüman az çok bilir. Ama bir de Necip Fazıl'dan okuyun derim.
Hazreti Ali
Hazreti AliNecip Fazıl Kısakürek · Büyük Doğu Yayınları · 20001,073 okunma
Reklam
Bir takım ışık oyunlarıyla büyütüp umacılaştırarak birer korkunç insan gibi gösterdikleri ve zaman zaman sürek avına çıktıkları Nur talebeleri, esasta ve hakikatte, nura talip sâf ve bilhassa kaydedilmeğe değer vasıf olarak, canlı müslümanlardan başka bir şey değildir ve bu dâvanın fikrî ve içtimaî mihrakı ve (entelektüel) cephesi olan Büyük Doğu'cuların kardeşleridir. İki tarafın da birbirinde tenkid edecekleri hususlar ancak aile mahremiyetinin sınırları içindedir ve iki taraf da dost ve düşman kutupları teşhiste (A)dan (Z) ye kadar beraberdir.
Sayfa 316Kitabı okudu
"Bir gün İstanbul Eyüb Sultan Kabristanının dereye bakan yüksek bir yerinde oturuyordum. İstanbul etrafındaki áfáka baktım. Birden bakıyorum, benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir hålet-i hayaliye bana geldi. Dedim: (Acaba bu kabristanın mezar taşlarındaki yazılar mıdır, bana böyle hayal veriyor?) diye nazarımı çektim; uzağa değil, o kabristana baktım. Kalbime ihtar edildi ki: (Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadirin hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın, sen de gideceksin!) Ben kabristandan çıkıp, bu dehşetli hayâl ile Sultan Eyüp Câmiinin mahfelindeki küçük bir odaya, çok defa girdiğim gibi bu defa da girdim. Düşündüm ki, ben üç cihetten misafirim: Bu menzilcikte misafir olduğum gibi, İstanbul'da da misafirim, dünyada da misafirim. Misafir, yolunu düşünmeli. Nasıl bu odadan çıkacağım, bir gün de İstanbul'dan çıkacağım; bir gün de dünyadan çıkacağım." Bediüzzaman Said Nursi
Sayfa 214 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Necip Fazil dan
Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsen... İnsandan kaçmak kolay, Kendimden kacabilsem ..
Hz.Ömer , halifeliğinde , Hassan bin Sabit'e sordu :
- Hasan , niçin şiir söylemez oldun ? - Kur'ân'dan sonra ağzım kilitlendi , yâ Ömer !..
Sayfa 503Kitabı okudu
Reklam
Dava Delileri
AK Parti'ye bir “şirket” nazarıyla bakanlar olabilir; partiye, “kar getiren kuruluş”, “ikbal kapısı” mantığıyla yaklaşanlar da olabilir. Böyle büyük bir siyasi harekete, hele hele iktidardaki bir partiye kimilerinin bu nazarla bakması da gayet tabiidir. Büyük bir gemiye benzetirseniz AK Parti'yi, dümeninde kaptanı vardır, mürettebatı
Münir Derman hazretleri ks. dan Necip Fazıl Kısakürek'e mektup
Necib Bey, Çok uzaklardan, mezarlıklarıdan, ihtiyarların oturduğu sapa yerlerden bir kır çiçeği saliyetiyle size sesleniyorum. Sizi bundan 41 sene evvel Galatasarayın karşısında Senyuan denilen garib bir pastahane vardı, orada görmüştüm. Başınızda bir bere vardı. Garib ve yabancı olarak yalnız dışını gösteren bir genç olarak orada tesadüfen oturuyordum. Bilmem neden size o zaman için acımıştım... Ve dua etmiştim, duâm kabûl oldu... Abdülhakim Efendi'yi Eyüp'te ziyarette bu duâyı kendisine söylemiştim, "oldu oğlum, bir gün inşaAllah olur." demişlerdi. Geçenlerde bir işçide Esselâm isimli kitabınızı gördüm. Vasiyet kısmını okudum. Gözlerim doldu. Benim 70 tane 70.000 benim vardır. Size ananızın sütü gibi 7 tanesini bağışladım, şimdiden sizin olsun... Size akıl vermek hayalimden geçmez bile... Yalnız şunu söylemekten kendimi dizginleyemedim. Dışınız ile görünen içinizi kimseye göstermeyin. Namsız nişansız yaşadım, yaşıyorum. Bu küçük mektubu Abdülhakim Efendi'yi geçenlerde rüyada gördüm. Size bu sebeble yazmak arzusu duydum... Bizden Hakk'ın sela-mı üzerinize olsun. Münir Derman. 21.09.1975
İslam'dan ölçü hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen ölecekmiş gibi ahirete çalışmaktır.
nasip olsun
Dava işte bu mânâda İslâm'ın yeni neslini yuğurmakta... İslâmın en yeni, değiştirilmez ve örnek nesli, Resül eliyle yuğurulan sahabiler... Sahabilerin ardından "Tabi"ler bu nesil çizgisini uzatmışsa da onlardan sonra dava içtimaî plânda zaafa uğramış ve büyük ferdî zuhurların çevrelediği mahzun zümrelerden öteye geçilememiştir. Bu tecellide, muhafazası en zor iş olan aşkı kaybetmenin ve kaba akılla yapayalnız dış plânda kalmanın neticesi olarak ilâhî hikmet aşikâr... Emevî ve Abbasî devrelerini takip ederek Türk'ün eline geçen İslâmî devlet livası, 600 küsur yıllık gerçek devlet hayatının ancak 250 senesinde böyle bir nesle yataklık etmiş, ondan sonra 300 yıl korkunç bir aşk ve üstün anlayıştan yoksunluk çığrına girmiş, 100 küsur senedir de, aynı ham yobaz ve kaba softa idrakinin tersine dönük şekliyle bütün cehdini İslâm'a karşı çıkmakta bulmuştur. Gün bugündür ki, nesillere kahraman diye tanıtılanlar, İslâm'dan tiksinmenin fikrî ve fiilî icracıları olmuştur.
Reklam
O ki, Allah'a maliktir, neden yoksundur; o ki Allah'dan yoksundur, neye maliktir?
İslam ve insan
İnsan, neden ve niçin olduğunu, nasıl ve ne olacağını; her canlının başına musallat bu tek sualin biricik cevabını yalnız İslâm'da buldu. İnsan, İslâm'da derinliğine ve yüksekliğine doğru ruhunun, genişliğine ve uzunluğuna doğru da aklının, biri gök ve öbürü yeryüzünü donatıcı iki büyük hükümranlık işine memurdur. İnsan bu memuriyetlerden birinde mâna ve öbüründe madde âleminin anahtarını elinde taşıyacak ve bu iki âlemi en büyük saltanatla zapt ve teshir ettikten sonra ''solmaz''a, ''eskimez''e, ''bitmez''e ulaşacaktır. İnsan olduğu için İslâm oldu; ve İslâm olduğu için insan vardır. Bekâ yalnız Allah'ın sıfatı ve hakikati olduğuna göre, ayağına fânilik zemini çekilip başına sonsuzluk tâcı oturtulan insan, İslâm'da her iki tarafın hakkını gerçekleştirmeye memurdur. Ebedîlik dîvanesi insan, İslâm'dan başka her görüş sisteminde lâğım faresinden daha aşağı, İslâm'da ise sonsuzluk şevkinin pırıldattığı nur yüzüyle, en büyük kahraman. Bütün sırrı şu ölçüde bulunuz: ''Allah, âlemi insan; insanı da kendi marifetine ulaşması için yarattı.''
Sayfa 111Kitabı okudu
Eski Maraş Mebusu Hasip Efendi, Reisin: - Niçin şapka giymedin ve giymiyorsun? Sualine şu cevabı vermişti: - Maraş malúm, baştanbaşa MÜSLÜMAN diyarıdır. Lâzım olduğu kadar şapka getirilmemiş olduğundan ben de başıma giyecek şapka bulamamıştım. Bun-dan dolayı da buraya gelinceye kadar başım açık gezdim. Bunun suç olduğunu bilmiyordum. Hiçbir kanunda da esasen «Başı açık gezmek yasaktır ve cürümdür» diye bir kayıt ve madde yoktur!
Sayfa 105 - Büyük Doğu Yayınları 1985 BaskısıKitabı okudu
Ebu Said'e sordular : — Nefyine çalışılan «havâtır» dan bir şeyin nefsanî mi, şey­tanî mi olduğu nasıl anlaşılır? Cevap verdi: — Eğer o şey, nefyedildikten sonra yine aynı şekilde ve aynı kılıkta geri dönerse nefsanîdir. Zira aynı nokta üzerinde ayak diremek nefsin sıfatıdır. Nefs bir şeyi, muradına erinceye kadar ısrarla ister. Yok, eğer o nefyedilen şey, şekil ve kılık değiştire­rek gelirse şeytanîdir. Çünkü şeytanın muradı iğvadır ve o, mu­radına erinceye kadar kılıktan kılığa girmek âdetindedir.
Sayfa 40 - Büyük Doğu Yayınları, 7. Basım / Şubat 2009Kitabı okudu
Batının (Rönesans) dan evvelki olamayışı ve sonraki oluşu, bizim bu oluştan bir-iki asır evvelki oluşumuz ve sonraki olamayışımızla tokuşarak, devirler boyunca Türk ülkesinde yalnız 7 cins politika buldu: **Birinci Osman’dan İstanbul’un fethine ve Yavuz’a kadar, genç ve atılgan adam politikası.. Sarı Selim’den Üçüncü Selim’e kadar, şapşal ve habersiz adam politikası... Tanzimat başından Abdülaziz’e kadar mağlüp ve apışık adam politikası... İkinci Abdülhamid devrinde, kurnaz ve maslahatçı adam politikası... Meşrutiyet ve Mütareke devrinde tam münhezim ve müflis adam politikası... Cumhuriyetten beri de, artık hesabı görülmüş ve teselliye terkedilmiş sulhçu ve tehlikesiz adam politikası.**
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.