.. lanet olasıcalar! Felaket! Tabii tabii! Mahşer günü! Daha neler! Felaket de sizsiniz, ..
Çünkü siz konuşmuyorsunuz, siz anca 'fısıldaşıyor-sunuz' ve 'laf kalabalığı ediyorsunuz', siz yolda yürümüyorsunuz, siz 'hararetle koşuşturuyorsunuz ve siz bir yerlere girmiyorsunuz, 'eşiği geçiyorsunuz' ve siz üşümüyorsunuz ya da terlemiyorsunuz, ya 'titriyorsunuz' ya da 'sırtınızdan ter boşanıyor!
Saatlerdir tek bir düzgün kelime duymadığım gibi ancak viyaklıyorsunuz ve becerebildiğiniz tek şey de Mahşer Günü gelecek diye altınıza sıçmak.
Bir çapulcu camı kırsa, arpaları fazla gelmiş ve beyinleri sulanmış, burnu boka boşuna sokulmuş birisi gibi, ancak boş boş bakıp, koklayıp durarak, 'Büyü!' diyorsunuz.
Gerçek büyü, sizi dejenere şeyler, sizi uyandırıp, Ay'da değil, Macaristan'da yaşadığınızı, yukarıda kuzey, aşağıda da güney olduğunu, haftanın ilk gününün pazartesi, ilk ayın da ocak olduğunu anlatmak olur!
Ne olup bittiğinden zerrece haberiniz olmadığı gibi, bir mayın yerleştiricisini, birbirine dayanmış üç havalı tüfekten ayıramasanız da, habire 'dünyanın sonunu getirecek felaket'ten ya da ne haltsa ondan bahsederek mızıklayıp duruyorsunuz ve bir yandan da boş boş dolanıp, iki bölük eğitimli asker şunları çapulculardan korusun diye yardım isteyip duruyorsunuz!
Bunların hepsi böyle, tüm kahrolası şehir, cüzamlı ülkenin tamamı, hep bunlarla dolu!
.