Beklediğim, hayatın durgun akışı değil, hareketti. Coşku, tehlike, duygulanmak için hareket istiyordum. Durgun yaşantımızda harcanmayan enerji fazlalığı vardı içimde.
Şu kendi heva ve nefsini tanrı edinen kimseye! (furkan, 25/43)
Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez. Eğer zahiri sevsede samimi sevmez belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler adeta takdis eder ve derecesine göre {Şu kendi heva ve nefsini tanrı edinen kimseye!(furkan, 25/43)} ayetinin bir tokadını yer.
Halkın önüne çıkıp da ahmak örneklerinden ve kuruntulardan dem vurmak, üstelik bu işi titizlikle sonuna kadar götürmeye çabalamak ne büyük bir gaflet Tanrım!
Pythgoras'a göre insan dışında hiçbir canlının doğal sınırlarla bir sorunu yokken, insan kendi varlığına zincir vurduğunu düşündüğü her şeyi kırma eğilimindedir.
Bir kaçığın diğerine gülmesi ikisinin birlikte eğlenmesini getirir. Yalnız onlara iyice bir bakacak olursanız göreceksiniz, ahmaklıkta epey yol katetmiş olan henüz onun kadar ermemiş olana daha bir sesli güler.
Oysa ahmaklar altın içinde yüzer, devletin dümeni bunların elindedir. Kısacası: Nerede isterlerse, orada en iyi işi yaparlar. Soyluların hoşuna gidecek işler yaparak ya da mücevher düşkünlerinin saraylarında yaşayarak bahtının açılacağına inananların bilgelikle işi olmaz.
Mesele zengin olmak mı?
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”