Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özgür Gülsoy

Alman İşçi Sınıfı
"Sınıf ve uluslar tarihinde bir boşluk yoktur. Burjuvazi, Almanya'nın ulusal bağımsızlığına cisim vermeyi bıraktığı anda, bir başka güç, sınıf çıkarları dolayısıyla kendisini Almanya'nın ulusal bağımsızlığının temsilcisi olarak ilan ederek tarih sahnesine çıkar. Bu güç, Alman işçi sınıfıdır. Onun milliyetçilikle ortak hiçbir yanı yoktur... O, başka halklarla savaşmak ve onları boyunduruk altına almak istemez; çünkü o, bütün ülkelerin çalışan kitlelerinin etindendir, kanındandır... Alman proletaryasının uğruna mücadele ettiği ve bayrağını biz komünistlerin yükselttiği ulusal bağımsızlık, bugün sizin sattığınız ve ihanet ettiğinizden farklıdır. Tam da bu yüzden, siz kapitalist ve Junkerler Alman halkına ihanet edip onu sattığınız için, gelecekteki bağımsız Almanya, sadece sosyalist bir işçi Almanyası olabilir."
Sayfa 113 - Ernst ThaelmannKitabı okudu
Reklam
Bayrak Ticareti
Bayrak edebiyatı, Demirellerin, Türkeşlerin siyasal hesaplarına araç olacak düzeye indirilirse, o bayrağı düşürüldüğü yerden tutup almak, bütün ilericilerin, devrimcilerin, Atatürkçülerin ve sosyalistlerin ortak görevi olmalıdır. Türk bayrağını, yabancıların elindeki ATAŞ Rafinerisinde; Türk bayrağını yabancı şirketlerin tekelindeki boraks madenlerinde; Türk bayrağını NATO'nun, CENTO'nun karargâhlarında; Türk bayrağını Ege'deki FIR hatlarında dalgalandırmadıkça, neye yarar bayrak edebiyatı?!.. Bu bayrağı Demirellerin, Türkeşlerin elinden almak, bütün ilericilerin ve devrimcilerin namus borcu olmalıdır...
Cumhuriyet, 28 Mayıs 1978
Komünizm, insan ihtiyacını sonuna kadar vardırıp yabancılaşmadan kurtararak açıkça ortaya koymaktan başka bir şey yapmaz.
Sayfa 41 - Sorun YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İstanbul’un yükselmesi ve Roma’nın yıkılışı ile eskiçağ sona eriyor. Ortaçağın sonu İstanbul’un fethi ile kaçınılmaz biçimde bağıntılıdır. Yeniçağ, Yunanlılara yeniden dönüşle başlıyor. – Yadsımanın yadsınması!
Sayfa 212 - Eriş YayınlarıKitabı okuyacak
Mustafa Suphi: "Eğer Müslüman ülkelerin proletaryası zamanında devrimcileştirilmezse ve bu yolla sosyalist kültürü hızla benimsemeye hazırlanmazsa, dünya emperyalizmi onu uluslararası sosyal devrimin gelişmesine karşı savaş amacıyla kullanabilir. (…) Böylece doğunun müslüman proletaryası kesinlikle beklenmedik biçimde dünya devrimi için bir köstek olabilir. Dünya kapitalizmi çöküşü sırasında kendini doğuda, öncelikle de müslüman ülkelerinde savunmaya çalışacak ve sosyalist devrimle savaşını oradan yürütecek. Bu açıdan, Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’nın doğu nüfusuna sahip çevre bölgelerinde, Türkistan, Kafkasya ve Kırım’da olan olaylar oldukça dikkat çekicidir. Burjuvazi orada Müslüman proletaryasını kendi sınıfsal amaçları için kullanmıştır. Bu sorun açısından, M. Suphi Bey’e göre, ikinci etken, yani müslüman proletaryasının Batı Avrupalı burjuva emperyalist devletler olan İngiltere, Fransa, İtalya ve kısmen Almanya’yla birlikte Avusturya’nın sömürü nesnesi olması da aynı ölçüde önemlidir. İlk etken korunma açısından, ikinci etken ise Batı Avrupa emperyalizmine doğrudan bir darbe indirmek açısından önemlidir. (…) Ardından Türkiye ve doğunun diğer müslüman ülkelerinin hangi yolla devrimcileştirilebileceği sorununa geçerek, M. Suphi Bey, bu açıdan en doğru ve en umut verici yöntemin Rus Sovyet Cumhuriyeti’nde, Rusya’nın geniş devrimci merkezlerinde bu ülkelerin çok daha devrimci öğelerini toplayarak Türk devrimci-sosyalist örgütlerin kurulması olacağını belirtti.
Sayfa 169 - Bulut Yayınları
Reklam
"Kendime Bolşevik diyemem"
Troçki, Bolşeviklere katılmak konusunda hâlâ tereddüt ediyor Ama yine de Troçki, Bolşeviklere katılmakta tereddüt etti. Daha önce de belirtildiği gibi, Troçki'nin Novy Mir'deki siyasi çizgisi, Lenin'in "Uzaktan Mektuplar" ve "Nisan Tezleri"ndeki çizgisiyle aynıydı . Troçki, Mayıs 1917'de Kamenev ile
marxists.org arşivi, Mayıs ve Haziran 1917 bölümü, İngilizce'den çeviri
Bir marksistin, güdümlü füzeler gibi dosdoğru belirli bir hedefe yönelen otomatik, fanatik bir makine olmadığı unutulmamalıdır. Fidel, konuşmalarının birinde bu soruna şöylece değinmiştir: "Marksizmin insanca duygulardan, arkadaşlıktan, yoldaşlara karşı duyulan sevgiden, saygıdan, takdirden vazgeçmek olduğu nerede yazılı? Marksizmin ruhsuzlaşmak, duygusuzlaşmak demek olduğu nerede yazılı? Oysaki, marksizmi doğuran insan sevgisinin ta kendisidir. Marksizmin ortaya çıkması mümkün olduğunda, Karl Marx'ın zihninde marksizmin vücuda getiren, proleteryanın çektiği acıya, sömürüye, adaletsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele isteği, insan ve insanlık sevgisidir. Toplumsal devrimin gerçek olasılığı belirdiğinde, gerçek olasılığın da ötesinde, tarihi zorunluluğu kesinleştiğinde, Karl Marx, marksizmin yorumcusu olarak öne çıkmıştır. Onu yorumcu yapan, kendisi gibi, Engels gibi, Lenin gibi insanlara özgü insanca duygu yoğunluğu değil de nedir?
Yar YayınlarıKitabı okudu
Marksizmi aşma tasarısının galiba pek bir anlamı da yok, geleceği de çünkü Marksizm kendi kendini aşan bir dünya görüşüdür... Aşma teorisini de kendi içinde barındıran, hareketin/değişmenin teorisi olduğu için hareketli olmayı kararlılıkla isteyen ve eğer bir dönüşüm geçirecekse, kendi 'oluşum-süreci'nin iç yasallığına göre dönüşüme uğrayacak olan bir dünya görüşü nasıl aşılır?
Sayfa 156 - Yordam YayınlarıKitabı okudu
Troçkizm hakkında
Nitekim, hakim güçler, bir yandan Anayasayı kesinlikle işlemez hale getirmişler; bunun için en zorba metotlara başvurmaktan kaçınmamışlar, öte yandan halkın gitgide kabaran kitle hareketlerinin devrimci boyutlara erişememesi için halkın meslekî ve politik örgütlerine el atmışlar, onları yozlaştırmaya çalışmışlardır. Nitekim Türkiye, genel olarak CIA ajanı Brown'ların, Troçkistlikten başlayıp ABD casusluğunda karar kılan Lovestone'ların devşirmesi "gangster sendikacılığın" beşiklerinden birisi olmuştur.
Sayfa 107 - 68'liler Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Sverdlov'un çağrısı
Gözlüğünün arkasından, derin parlayan gözleriyle herkesin yüzüne bakıyordu Mihayloviç... Ama sesi, bir çağrıyı andırıyordu: "Yoldaşlar! Mutlakiyete karşı saldırıyı devam ettirelim! Askeri bir örgüt kuralım! Mücadele gruplarından yoldaşlar! Silahlarımızı kaldırın ve daha fazla temin edin. Ordu birlikleri arasında çalışalım, orduyu halkın tarafına çekelim!... Yaşasın devrim!..."
Reklam
M.L. Tomara'nın teorisi
M. L. Tomara, “İslamın Doğuşu ve Sınıfsal Temeli” (“Ateist”, 1930, sayı: 58) başlıklı makalesinde, İslamın doğuşu üzerine oldukça özgün bir görüş öne sürdü. Araştırmacı, Arabistan halkının temel uğraşının ilkel biçimdeki bir tarım olduğu savından hareket ediyor (s. 20). M. L. Tomara, okuru, XVIII-XIX. yüzyıl gezginlerinin betimlemelerinden bir
Sayfa 230 - Evrensel YayınlarıKitabı okudu
Gerici Türk burjuvazisi, ezilen sınıfları kendi ideolojisinin etki alanına çekmek için İslam dinini kullanıyor. Sömürü ve yokluk içinde boğulmuş halk kitlelerinin ağır ekonomik durumu, mistisizm için zemin yaratıyor. S. Turhanov, bununla, bazı kentlerde çalışmalar yürüten Bahai bir örgütün örgütlenme süreciyle doğrulanan dindarlığın, son zamanlarda Türkiye’de güçlendiğini açıklıyor. Gericiliğin canlanması da eski düzeni koruma yönünde, açıkça İslami bir söylemle ortaya çıkıyor. S. Turhanov, 1930 Aralığındaki Menemen başkaldırısına ilişkin bilgiler veriyor. İsyanın elebaşı Derviş Mehmed, kendini, sözde İslamı egemen kılmak üzere yeryüzüne gelmiş bir “mehdi” (Mesih) olarak ilan etmişti. Dincilerin Türkiye’deki eylemleri güçleniyor; bununla birlikte onlar, toplumsal yönden aşağılanmışlığından, politik haksızlığa uğramışlığından, yoksulluğundan, cehalet ve eğitimsizliğinden yararlanarak köylülüğün içine yuvalanıyorlar.
Sayfa 278 - Evrensel YayınlarıKitabı okudu
Kur'anın Şiirsel Yanı
Kaştalyeva, Kuran’ın özellikle poetik biçiminin Puşkin’in dikkatini çektiği yargısına varıyor. Puşkin, “Kuran’a Öykünmeler”de, Kuran çevirisinde erişebildiği poetik biçimin bütün öğelerini, bunlarla birlikte kendi kaynağının içeriğini (sadece poetik yapıtlarda kullanılabilecek biçem) de vermiştir. Buradan hareketle, Kaştalyeva, Kuran’ın Puşkin’i ilgilendirdiğini, çünkü onda Muhammed’in yarattığı poetik bir yapıt niteliği gördüğü sonucuna varıyor. “Kuran’a Öykünmeler”in K. S. Kaştalyeva tarafından yapılan parlak bilimsel çözümlemesini verdikten sonra, Kuran’a, yani poetik gelenekler içinde yetişen Muhammed’in uyaklı bir biçim verdiği bu bireysel yaratısına ilişkin Kaştalyeva’nın yanlış bir görüşünü belirtmek olası değildir. Böyle bir görüş, İslamın ve Kuran’ın doğuş tarihine ilişkin ilk bilgilerle çelişen Müslüman geleneğine bütünüyle uygun düşmektedir.
Sayfa 272 - Evrensel YayınlarıKitabı okudu
V. İ. Lenin, dinle mücadelenin gerekliliğine işaret eder ve bu mücadeleyi nasıl yürütmek gerektiğini öğretir. Bu mücadele, sadece ateist bir vaazla sınırlanmamalı. Dine karşı verilen mücadele, dinin asıl kökenine yöneldiğinde, emekçi güçlerin toplumu ezen kapitalizme karşı yürüttüğü savaşımla, yani proletaryanın sömürüye karşı verdiği sınıf mücadelesinin amaçlarıyla bütünleştiği zaman ancak başarıya ulaşabilir...
Sayfa 101 - Evrensel YayınlarıKitabı okudu
1- Doğulu veya Asyalı Toplumda Kent ile Kır farksızdır. 2- Antik yahut Romalı Toplumda Kır Kentten çıkar. 3- Cermanik veya Ortaçağ Toplumunda Şehir Köyden çıkar. “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” eserinde Engels, bu üç proseyi yeniden ele almış gibidir. Orada; Ortaçağ, köylerin şehirlere egemen olması; Modern Çağ, yeniden şehirlerin köylere egemen olması gibi gösterilir. Yakındoğu toplumlarında Kent ile Kır’ın aynılığı, İlk Çağlar için ve Medeniyet etkilerinin egemen olduğu alan için doğrudur. Fakat Grek ve Romalı Kent için de İlk Çağlarda aynı şey söylenebilir.
Sayfa 104 - Derleniş YayınlarıKitabı okudu
379 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.