Labirentin sonunda ölüm olduğunu bilmemize rağmen (ve bu benim her zaman bildiğim bir şey değildi – çok değil, kısa bir süre önce içimdeki ergen, ölümün sadece yaşlı insanlara geldiğini düşünüyordu), şimdi beni ben yapan yolun, labirentte tutturduğum o yol olduğunu görüyorum. Ben bir nesne değil, – pek çok var olma şekli arasında – bir var olma şekliyim ve hangi yolları takip ettiğimi ve hangilerini bıraktığımı bilmek, benim ne olmakta olduğumu anlamama yardımcı olacak.
Uykum firari, gecem firari, ben firariyim bu saatte.
Ölüm bir soluk, bir nefes kadar yakın olmuş ensemde.
Yürekli olsun, gerçekten olsun.
Sevdamızın türküsü hiç bozulmasın.
Hiç çözülmesin gözlerinin büyüsü.
İntizar
Yaşam ölümle lekelenmişse ve ölüm yaşamı reddediyorsa, in sanın oluşunun bir anlamı var mıdır?
Var oluşla ilgili dokunaklı olan şey de budur. Şeyler hayat içerisinde, hayata göre bir ereğe/sona sahiptir. Bu içkin bir erektir. Günümün, planlarımın bir anlamı vardır. Anlamı olmayan, bütündür. O zaman benim hayatım başkaları için bir şey ifade
Ama kendi ölüm tarihini bilen biri var, ölüm mahkumu...
Evet, bu korkunç bir deneyim. Ama normal biri için düşünülebilir değildir, çünkü bu deneyim ölüm saatinin belirsiz değil belli olduğu bir hayata aittir. Ölüm, herkes için olduğu gibi, yalnızca kesin olmakla kalmaz, ayrıca vakit de bilinmektedir, oysa hiç kimse için durum böyle değildir. Bu iki şey kesin olduğu zaman hayat yaşanmaz hale gelir. İnsanın yaratılışı bu tarihi bilmeye değil, onu hayal meyal sezmeye yöneliktir. Hayatı hep ölüm tarafından kapatılmıştır ancak umut tarafından daima aralanır, bu umut da ölümün asla bir zorunluluk olmadığını düşündürür. Ölüm mahkumuna tanınmayan işte bu umuttur. Bu doğaya karşıdır, insani olmayandır. Korkunç bir vakittir. Üç saat kaldı. İki saat kaldı. Bir saat kaldı... Yarım saat kaldı.. .Yirmi dokuz dakika...
Sayfa 24 - MonoKL Yay. 1. Baskı: Temmuz 2012Kitabı okuyor