Ne tuhaf bir kitap. Ama öyle aşinayım ki içindeki hislere. Açlığını duyduğumuz şey bazen on örelik bir ekmek bazen de gözümüzde büyüttüğümüz bir amaç, hedef. Bu uğurda aklımızı kaçırıyoruz belki, bi tap düşüyoruz. Sefil bir şekilde yaşamaya devam edip tıpkı karakterimizin bir kaç sayfacık yazıdan umduğunu bizde hayattan umuyoruz.
Okuyunca ne tuhaf yazılanlar, bazen sırıtıyorum istemsizce bazen de gözlerim doluveriyor. Ama biliyorum bende aynıyım iç sesim öyle farklı ki bazen çatlaklardan dışıma sızıyor. İşte bu sızıntı çoğalıp seleyan gibi bedeni kaplayınca da deli olmuş oluyoruz.
Sahi insan neden delirir. Bence karakteri deli eden şey beden açlığı değildi. O gururlu ve iyi biri olmak istiyordu, akıllıydı da hani ama bendensel arzusunun onun yegâne amacını böyle baltalaması onu çılgına çeviriyordu. Ne kadar da aşağılayıcı değil mi? Bendensel arzularımız yüzünden ruhumuza çentikler atmak zorunda olmamız. Her soğuk vurupta akşam olduğunda o iğrenç arzuların eşiğine gelmemiz.
Umduğu benliğinden uzaklaşmak, işte insanı bu delirtir. Şimdi ne olacak tüm bunları okuduktan sonra bende bir gemiye binip devam mı edeceğim. El mecbur ne olacağını sanıyoruz ki. Devam etmek zorundayız. Yoksa parçalanıp ölmeye mahkûm oluruz elbette.
Öncelikle "Enkaz Altındakiler" size ne çağırıştırıyor diye sormak isterim.Mesela bana yıkım, döküm veya çöküşü çağırıştırıyor ve bence bazılarımızla aklımıza ilk gelen cağırışımlar uyuştu gibi hissediyorum :)
Kitap genç kurgusu olarak geçiyor bu yüzden ön yargıyla yaklaşanlar olabilir veya son zamanlarda sosyal mecralarda özellikle artan Beyza Alkoç nefretinden sonra ön yargılı olmanız çok normal. Kitap çok sürükleyici, akıcı bir dille yazılmış. Anlamasını bilen birisi kitabın sayfalarının sadece düz yazıdan ibaret olmadığını, cümlelerin konuştuğunu ve orada verilmek istenilen duyguyu çok güzel bir şekilde yerine getirdiğini net olarak görebilir.Kitabın etkisine kapıldığınızda bazı yerlerinde kendinizi görüp "aa benim burda ne işim var?" gibisinden kendinizle çelişki yaşayıp ,kuşkuya kapılabilirsiniz bu çok normal çünkü kitapta fazlaca kendimizden parçalar bulacağımız kısımlar var.Ters köşeli bir kitaptı ortalarına doğru ve sonu beni şaşırttı açıkçası daha da fazla söze gerek olduğunu düşünmüyorum çünkü devam edersem kitabı anlatmış olurum. Akıcı bir kitap, o yüzden şans verip okumanızı öneririm.
Herkeslere merhabalar. İncelemeye başlamadan önce belirtmek istiyorum spoiler vermeden yazabileceğimi hiç sanmıyorum. Ve kitap o kadar çok iç içe bağlantılardan oluşuyor ki bazı kaynaklardan da yardım aldım yazarken. (Sonra baktım kendi cümlelerimle ifade edemeyeceğim direkt yazdım. Okumak isteyen olursa en alta linki de ekleyeceğim.) Aklıma bile
Umut Sarıkaya
geçen hafta reddedemeyeceğim bir teklif aldım. tüsiad'tan aradılar. bir iki hafta önce yazdığım ve rahmi koç'tan bahsettiğim bir yazıdan dolayı aradığını, yazıyı rahmi bey'e de gösterdiğini söyledi karşıdaki ses. tam özür dileyecekken, böyle bir densizliği bir daha yapmayacağımı söyleyip "yaparsam na şu ekmek gözümü
Asım'ın Neslinden Beklenen Gençlik
Cumhuriyet döneminin büyük Türk mütefekkirlerinden olan Nurettin Topçu'nun Türkiye'nin Maarif Davası eseri, daha sonra öğrencileri tarafından derlenen 1939-1973 yılları arasındaki maarif konusuyla alakalı yazılarından ve konferanslarından oluşmaktadır. Maarif kelimesi anlam olarak eğitim ve
Usta ne de güzel konuştun.. Biliyorum burada "Usta Konuşmak İstiyor" derken kendinden bahsetmiyorsun. İçindeki bir yazıdan alıyor kitabın ismini.
Kalemin öyle haz veriyor ki bana. Bazen bir cümleye heyecanla uzun uzun bakıyor, düşünüyor ve işte diyorum tam da altı çizilesi bir cümle.
Gezdiriyorsun insanı.. yeri geliyor bir postaneye misafir oluyoruz ya da bir lokantaya. Bir de bakıyoruz ki yazarlarla aynı masaya oturmuşuz. On iki perşembe boyunca üzerine bir türlü yazamadığın tabloyu da inceledim. Sözünü ettiğin kitapları da alınacaklar listesine ekledim. Teşekkür ederim Usta.. Sen hep konuşmak iste..
Kitap 2014 Ramazan ayı dolayısıyla "kimsesizlerin kimsesi ol" sloganı çerçevesiinde ekserisi diyanette görev yapan işin ehli kişiler tarafından kaleme alınmış on altı yazıdan oluşuyor.
Bendeniz ilk 70-80 sayfasını sıkılarak okudum.... Tam kitabı yarıda bırakmayı düşündüğüm sırada
Saadettin Ökten hocanın yazısını görünce okumaya devam ettim, iyiki de etmişim diyorum çünkü gönlüme dokunacak satırları kitabın son dörtte birlik kısmında buldum. Bilhassa
Fatma Bayram hanımefendi ve kitabın en sonuna konulması uygun görülmüş (bence ilk üç yazıdan biri olması gereken)
Nazlı Özburun hanımın "Engelleri birlikte aşalım" yazısı çok güzeldi....
Olurda kitap elinize geçerse ve siz de başlarda sıkılır gibi olursanız sayfa doksan beşten sonrasına buyrun derim .... (◠‿◕)
Araya başka kitapların da girmesi sebebiyle, uzun zamandır bitiremediğim, daha çok alıntı paylaşmam, hiç değilse kafama yazmam gereken bir kitabı bitirmenin üzüntüsünü yaşıyorum.
Prof. Dr. Haluk Dursun hoca, medeniyetinin, coğrafyasının, bilginin ve birikimin gücünün farkında bir insan. Ancak yazdığı her yazıdan sonra anlaşılıyor ki bunların hepsini geç fark ettiği için oldukça üzgün. Merhum hocamız da bu yüzden çareyi bu birikimi gençlere aktararak, onların da tüm bunların farkına varmasını isteyerek hazırlamış bu dosyayı. Dosya diyorum çünkü bu kitap henüz yayımlanma sürecine dahi giremeden kıymetli hocamız vefat etmiş.
Akranlarımı da kendimi de az çok tanıyorsam, ne zaman bize bir büyük bir öğüt vermeye kalksa 'her şeyi de biliyor... ben bunları zaten biliyorum...' tarzı cümleler illaki aklımızdan geçiyor. Aynı durum bu kitabı okumaya başlarken de oluyor. Ama eğer bu sözlere kulak asmayıp karşımızda gerçek bir bilim adamı, gerçek bir alim olduğunu düşünürsek emin olun çok kıymetli mesajlar çıkarıyorsunuz bu kitaptan. Ben mesela istersem 'sahib-i seyf vel kelam' olabileceğimi, kendime bir musahip edinmem gerektiğini, tembelhanenin hikayesini bilmiyordum ve kendimi şimdi bunları bildiğim için on adım daha önde hissediyorum.
Elimizde olsa da bu kitabı bütün gençlere okutsak ve hepsi de bu kitabın mesajlarını ilmek ilmek işlese beynine...
Okuyun, okutun diyorum vesselam...
Klasisizm, realizm, sürrealizm, fütürizm, dadaizm, sembolizm ve daha pek çok edebi akım… Her birinin diğerlerinden ayrıştığı belli belirsiz çizgileri, her çizginin kendince tutuculukları ve ilkeleri var. Tüm bu akımları da kapsayacak yalnızca bir ayrım olsaydı, bu ayrım ne olurdu?
A- Açık anlatım.
B- Kapalı anlatım.
Bu ayrım anlam-biçim,
Şimdi ATATÜRK'ün yollarına da bir göz atalım. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Gençliği, Türk aydınları ATATÜRK yolundan gitmeğe andlıdırlar. O halde bu yol nedir?
—ATATÜRK yolu, istiklâl yoludur.
— ATATÜRK yolu, milli benlik ve milli şuura malik milli sınırlar içerisinde uygar ve gerçek bir millet olma yoludur. Türk milletinin tarihini
Sana A dergisinde yayımlanan şiirimi getiriyorum.
Adı: "Onlar İçin Minibüs Şarkısı".
Değişik bir şiir. Düz yazıdan korkmayan, düzyazıdan uyarlanan bir şiir. Gerçi bu şiiri biraz biliyorsun. Ama son halini görmedin. Bakalım nasıl bulacaksın..
İrade Terbiyesi, okurken çok etkilendiğim, neredeyse her satırının altını çizdiğim bir kitap oldu. Jules Payot'un 1893 yılında kaleme aldığı eser hakkında Cemil Meriç, disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim derken; Önemli hukukçu Ali Fuat Başgil ise keşke on sekiz yirmi yaşlarımdayken okumuş olsaydım diyor. Kitabı bir başucu eser
‘Sevgili
En Sevgili
Ey Sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim!..'
En güzel şiirlerinden birinde bu şekilde seslenmiştir en sevdiğine Sezai Karakoç. 1933 yılında başlayan kendi ifadesiyle dünya sürgünü, ardında layıkıyla yaşanmış örnek bir hayat bırakarak 2021 yılı kasım ayında son bulmuştur.
Türk edebiyatının en etkili
Özlem Özağaç, Ayla Burçin Kahraman'ın ilk öykü kitabı "Onuncu Ay"ı inceledi. Yazının tamamını romanoku.org/onuncu-ay bağlantısına tıklayarak okuyabilirsiniz..
YAZIDAN TADIMLIK:
“...Onuncu Ay” Ocak 2023’te çıkmış tazecik bir kitap. On yedi öyküden oluşuyor. Kitap, adını içindeki bir öyküden alıyor. İçindekiler bölümüne bakınca öyküler başlıklarıyla dikkat çekiyor. “Gaip”, “Issız Tarlada Bir Siyeç”, “İjala’nın Paşası”, “Dilsiz Uşak”, “Bozuk Saatin Zembereği”… Öykülerin adları, okuru özenle hazırlanmış bir yolculuğa çağrı gibi...."
Ryuunosuke Akutagawa, profesyonel bir yazar olmasam da, yaratıcı yazarlık dersinde yazdığım öyküleri yazarken düşüncelerini örnek aldığım bir yazardır. Çocuk veya yetişkin herkes Akutagawa'nın öykülerinden dersler çıkarabilir! Animeye yansıtılan karakterini de ayrıca beğendim! Şimdi kitabımızı incelemeye geçelim! Uzun bir inceleme olacağı