Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Umudumuzu yitirmiş vaziyette döndük geliyoruz. Mustafa; - İyi ki yanlış adres. Ya gerçekten doğru olsaydı. Anneni bulmadan kaybetmiş olacaktık.Birkaç adım uzaklaşmıştık ki; konuştuğumuz kız arkamızdan seslendi. - Bakar mısınız! - Ne oldu bacım? - Aklıma geldi. Yolun sonunda bir bakkal var. Orayı işleten kadının kız kardeşinin adı da Zahide’ydi galiba. İsterseniz bir de oraya sorun. - Teşekkür ederiz bacım. - Önemli değil. Keşke senin gibi bir kardeşimiz olsaydı. Yolun sonunda ki bakkala vardık. Ben bir kenarda durdum. Olacakları bekliyorum. - İyi günler abla, biz birini arıyoruz. - Buyurun kimi arıyorsunuz. - Zahide adında birini tanıyor musunuz? Şu memleketliymiş. - Hayırdır ne yapacaksınız? Neden arıyorsunuz? - Biz Kırıkkale’den geliyoruz. Çok önemli bir konu vardı da. - Ne dediniz? Kırıkkale’den mi? Yoksa sen Aykut musun? Aykuuut diyerek bayıldı. * İçeriden birileri çıktı. Konu komşu koşuşturdu. Su kolonya derken kadın kendine geldi. - Yavrum benim sen Aykut’sun değil mi. Tıpkı annene benziyorsun. Seni hemen tanıdım. Kopya gibisiniz. Annenle yıllardır bu anı bekliyorduk yavrum. Ben senin teyzenim. - Peki ya annem yaşıyor mu? Sen ondan haber ver. - Dur acele etme hele kendime geleyim bir. Oh Allah’ım. Annen yaşıyor şükürler olsun ,ama burada değil yurtdışına gitti. İkinci kez evlenince kocasıyla birlikte Avustralya’ya yerleştiler. Ama annen hep haberini bekliyor. Umudunu hiç kaybetmedi. Giderken bana” abla göreceksin Aykut benim oğlumsa beni arayıp bulacak” demişti.
Sayfa 145 - bedaKitabı okudu
"Üstad Fuzulî'ye göre âşık bir pervanedir; nasıl pervane ateşi görünce kendini o ateşte yakmak isterse, âşık da kendini aşka atıp öylece yanmalıdır." Burada önemli olan sevgili değil, bizzat aşkın kendisidir. Onun aşk ile olan bağı, şiiri süsleyen ve güzelleştiren bir konu olmasıyla değil, bilakis varlığının anlamını seyrettiği bir
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
Zaman makinası olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma dönseydim kendime şunları söylerdim; En önemli şey aşk! onu doya doya yaşa, bu bir... Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapamıyorsan boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın. Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin dilini
Sizi iki konuyu düşünmeye davet ediyorum. Birincisi, tasarlanmamış imparatorluk kavramı. Bence ABD imparatorluk olmayı tasarladığı için bir imparatorluk olmadı, tarih o şekilde gelişti. ABD bir imparatorluk olmalı mı sorusu anlamsız. O bir imparatorluk. İkinci konu, bundan sonra imparatorluğun nasıl yönetileceği ve bundan sonra benim için en önemli olan soru cumhuriyetin hayatta kalıp kalamayacağı.
"N'aber, nasılsın?" "Çok iyiyim. Geç mi kaldım?" Hayır dedim ona, ama on dakika kadar gecikmişti. Aslında hiç önemli değildi. Hani, sokak köşelerinde sevgilileri gelmediğinden ağaç olup mosmor kesilen herifleri konu alan karikatürler çıkar, Saturday Evening Post'ta filan, hepsi de tümüyle palavra. Bir kız sizinle buluşmaya geldiğinde felaket güzelse, kimin umrunda; ha geç gelmiş, ha erken gelmiş, yani?
Ne var ki bazıları yaşlanır ama olgunlaşmazlar; ömürlerin sonuna kadar başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğü en önemli konu olarak kalır. Beğenilmek, sevilmek ister ve bütün güçleriyle bunu sağlamak için uğraşırlar. Bazıları da belli bir olgunluğa erişince, kendilerini beğendirmeye çalışmaktan vazgeçer ve dünyayı daha rahat bir gözle seyretmeye başlar. Bu aşamada kişinin "nasıl göründüğü" sorusu önemini kaybeder; bunun yerine kendisinin "dünyayı ve insanları nasıl gördüğü" öne çıkar.
Reklam
Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları
Bu kitapta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalarına hiç değinilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet
Sayfa 15 - Metis Yayınları
‘’ Allah (c), Peygamber’e (s) şöyle diyor: “De ki: Ey kâfirler- Bu ayetin geçtiği Kâfirûn suresindeki tekrara ve Peygamber’e (s) söylemesi emredilen “Ben sizin taptıklarınıza tapmam!”ayetindeki inceliğe dikkat edin. “Ben sizin taptıklarınıza tapmam!” ayeti “Ey Muhammed, sana karşı gelenlere söyle: Ben, siz kâfirlerin ibadet ettiği şeye ibadet etmem!” demektir. Kullanmak istediğim her kelime, bu surede mevcuttur. Bu ayette, ibadet meselesinin karşısında ibadetsizlik değil, ibadet yer almaktadır. Yani Peygamber’in (s) karşısında yer alan kimseler ibadete inanmayan tanrıtanımaz kimseler değildi; bilakis ondan daha çok tanrıya sahiptiler. Görüldüğü gibi tartışmaya konu olan asıl mesele, din meselesi değil tanrı meselesidir. Daha sonra gelen “Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz” ayeti, anlam bakımından bir önceki ayetin aynısıdır. Bu tür tekrarlarla Kur’an, önemli meseleleri farklı boyutlarıyla tam olarak zihinlere yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Bundan dolayıdır ki “Ben sizin taptıklarınıza tapmam!” ayetinden hemen sonra “Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.” ayeti nazil olmuştur. Nihayetinde sure, şöyle bir açıklama ile bitmektedir: “Sizin dininiz size, benim dinim banadır. Yani din, din ile savaşır.’’
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.