Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsanlar, gazeteler, herkes en önemli hayat ölçüsü mutlulukmuş gibi davranıyordu hep. Yalnızca bu bile, tam tersinin doğru olduğunu araştırmaya değer bir konu haline getirmiyor muydu?
Sayfa 15 - Yapı Kredi Kültür Yayınları, 6. Baskı, 2020
"Konuşma esnasında bir konu seçin bu konuyu öyle bir şekilde anlatın ki en önemli noktada "aman boşver" deyip kestirip atın. Karşınızda ki kişi bu durumdan rahatsız olacak ve ısrarla anlatmanız için baskı kuracaktır. Biz insanlar yarım kalan konuşmaları zihnimizden atamayız. Merak ettiğimiz ve sahip olamadığımız her şeyi daha çok isteriz. Bu durum size şunu kazandıracak. Yarım kalan konuşmalar içinizde hâlâ keşfedilmeyi bekleyen sırların olduğunun göstergesi konumunda olacak. Karşı taraf sizi keşfetmek için fazlasıyla mesai harcaması gerektiğine kanaat getirecek. Bir kaç aylık ilişki kafasında olsa bile o süreyi ister istemez uzatmak zorunda kalacak. Bir insanın merakını çok kısa sürede giderirseniz onun aklından rahatlıkla çıkacaksınız demektir."
Sayfa 15 - Giz KitapKitabı okuyor
Reklam
Liberal düşünceli Fatih Sultan Mehmet, din ve felsefe arasındaki ilişki üzerine Gazâlî'yle İbn Rüşd arasındaki ünlü tartışmayı yeniden açarak döneminin iki büyük ilahi­ yatçısı olan Alaeddin Tûsî'yle Bursalı Hocazade'ye (öl. 1488), konu üzerinde bi­rer risale yazmalarını önerdi. Dönemin uleması Hocazade'nin yapıtım üstün bul­ du, Alaeddin, küçümsendiği duygusuna kapılarak anavatam iran'a döndü. İbn Rüşd, Gazali'ye karşı, felsefe ve dinin uzlaştırılabileceğini ve tam bir Tanrı bilgisi edinebilmek için akli istidalin gerekli olduğunu savunmuştu. Hocazade, aklın mantıkî ilimlerde kusursuz olmakla birlikte, ilahiyatla ilgili konularda kullanılma­sının yanlışlara yol açtığını söylemiştir. Hocazade, bazı bakımlardan yanlış olan Gazali'nin yöntemini düzelttiğini de ileri sürmüştür. Aynca, amacının, felsefenin iddialarına karşı şeriatı savunmak olduğunu açıkça söylemiştir. Böylece, averro­izm yani İbn Rüşd felsefesi İtalya'da çalışılmış ve Rönesans düşüncesinde önemli bir etmen olurken, Osmanlı medreselerinde kapsamlı bir skolastik felsefe yerleş­mekte idi. Hocazade'nin yapıtı, ününü İslam dünyasında günümüze kadar koru­muş, 19. yüzyılda lbn Rüşd ve Gazali'nin yapıtlarıyla birlikte basılmıştır.
Sayfa 204 - PdfKitabı okudu
Konular o kadar karmaşık, zaman o kadar az, dikkat dağıtıcılar o kadar çok, duygusal uyaranlar o kadar güçlü ya da zihinsel yorgunluk o kadar ağır ki bazen düşünerek tepki verecek bir bilişsel durumda olmuyoruz. Konu önemli olsa da olmasa da kısa yola başvurmak zorunda kalıyoruz.
NEDEN YAZIYORUM Mensur koşuk olarak kaleme aldığım eserlerimi paylaştığım bir site neden yazdığım ile ilgili bir yazı talep etti. Çok ilginç cümleler kurmuşum. Paylaşmak istedim. Hayatta nefes almak kadar önemlidir yazmak.. Yazmakta ki tek amacım yaşadığım toplumun ve insanlığın kulağına aydınlığı fısıldayan metinler bırakmaktır. Yazın
Babalık izni ise özellikle önemli bir konu. Bebeğin doğumundan sonra evde birkaç hafta geçiren babalar, aksi duruma kıyasla eşlerine, çocuklarına ve mutfakta ocak başında çalışmaya daha çok vakit ayırıyorlar. Üstelik bu etki -hazır mısınız?- hayatlarının sonuna dek devam ediyor. Norveç'te yapılan bir araştırma, babalık izni alan erkeklerin çamaşır işini eşleriyle paylaşma olasılığının %50 fazla olduğunu ortaya koydu.“ Kanada'daki bir araştırma ise bu babaların ev işlerine ve çocuk bakımına daha fazla vakit harcadıklarını gösterdi." Babalık izni, cinsiyet eşitliği mücadelesinde gidişatı gerçek anlamda değiştirebilme potansiyeline sahip bir Truva atıdır."
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
Biz kadınlar için asıl önemli konu, iletecek açık bir "ben"e sahip olmamamız ve benliğimizi tanımlamaya ve sahip çıkmaya başladığımızda aldığımız yoğun olumsuz tepkilerdir.
Sayfa 81 - Varlık Yayınları
Burada ele alınması gereken asıl konu, sadece sayı meselesi değildir. Burada asıl farkında olmamız gereken konu, yalnız olmadığımız bilgisidir. Hani insanoğlu olarak sürekli bir merak içindeyiz ya "devasa evrenimizde yalnız mıyız" diye. Oysa bırakın tüm evreni, kendi vücudunuzda bile yalnız değilsiniz sevgili insanoğlu. Zaten sinir sistemin açısından beynimizde, OSS diye bir ortağın olduğunu söylemiştik. Diğer taraftan sindirim sitemimizde de ESS diye oldukça önemli bir sinir ağı bulunmaktaydı. Şimdi, sanki bunlar hiç yetmezmiş gibi içinizde yaşayan ve sizi yönetmeye talip olan canlıların varlığını da öğrenmiş olduk. Özetle, içinizde sizin canlı hücrelerinizden başka canlılar var ve üstelik sayıları sizden daha fazla. O nedenle, bu kadar kalabalık bir canlı topluluğundan bağımsız yaşayabileceğinizi düşünmeyin lütfen.
Ama şimdi kitabın başından beri adı geçen ama bir türlü başlayamadığımız bölüme nihayet geldik. Henüz çok popüler olmasa da önümüzdeki birkaç yıla damgasını vuracak çok ama çok önemli bir konu; "mikrobiyota". Peki, tam olarak nedir bu mikrobiyota? Her ne kadar siz göremeseniz de vücudunuzda bir sürü mikroorganizma yaşamaktadır. Halk arasında bu küçük canlılara "mikrop" da denir. Mikrobiyota ise bir arada yaşayan bu bakteri, mantar ve çeşitli mikroorganizmaların hepsini birden ifade eden genel bir terimdir. Yani tam anlamıyla söylemek gerekirse bildiğiniz mikrop yuvası işte. Peki, bu mikrop yuvaları ile insan arasındaki temel ilişki nedir?
19. yüzyılda, hatta 20. yüzyılın başında, antropologlar arasında revaçta olan bir teoriye göre, insanlığın ilk zamanlarında aile ve toplum işlerinde kadınların borusu ötmüştür. Bu anaerkil düzen iddiası için birçok kanıt ileri sürülüyordu: Özellikle kadın heykelleri ve tarihöncesi sanatlardaki kadın simgelerinin yaygın temsili; Akdeniz havzasında ve ötesinde, protohistorik dönemde "ana tanrıçalar"a ayrılan önemli yer; günümüzde gözlemlediğimiz "ilkel" denen halklarda ismin ve sosyal statünün çocuklara anneden geçmesi; son olarak da dünyanın hemen her tarafından derlenmiş çok sayıda mitosta aynı konu üzerine birçok çeşitleme sunulması. Eskiden kadınlar erkekleri yönetirdi, diye anlatırlar.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.