"Millet sadece sayı ve yığın değildir. Türk milleti kavramı içinde Malazgirt'ler, Mohaç'lar, Plevne'ler Çanakkale'ler ve Milli Mücadele gibi nice kahramanlık destanları vardır. Onda Ulubatlı Hasan'lar, Nene Hatun'lar, cehpeye mermi taşıyan analar, Mehmet Akif'in "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" diye andığı sayısız şehitler
Orhun Anıtları Türklerin ön sözü değil, Türklerin Taşlar üzerindeki son sözüdür."
"Türkler taşı oyup ona tapmayan tek millettir."
"Dünya döndüğü sürece Türk’ün tarihi, dili ve kültürü Orhun Çağlayanı gibi sonsuza dek akacaktır."
Ruslara esir düşen İsveçli subay Strahlenberg, Orhun Nehri yatağında coğrafi incelemeler yaparken birtakım balbal ve kitabelerle karşılaşır.
Bilim dünyasına da tanıtır. Kitabelerin okuma ve çözümlenmesinde ise en büyük pay V. Radloff ve V. Thomsen'a aittir.
Aslında Orhun Kitabeleri, (Türk milletinin acı tatlı hatıralarının gelecek nesillerce unutulmaması için taşa yazdırılıp dikilmesi) ancak o toprakların ilelebet Türk vatanı olarak kalacağı düşüncesinin neticesiydi.
Orhun Kitabelerindeki "Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu hep ölmek için türemiş." ibaresi ile, "Her şey fanidir. Ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir." ayetleri arasındaki benzerlik eski Türk dini inançlarının mahiyeti hakkında bize esaslı ipuçları vermektedir. Yine, Orhun Kitabeleri'nde yer alan "Yukarıda Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir." ibareleri ile, Kur'an'da sık sık yer alan, "Gökleri ve yerleri yaratan Allah" ayetleri arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.
Yılmaz Öztuna çok önemli bir esasa dokunmaktadır: “İslâmdan önceki Türk Tarihi, tarihin ehemmiyetsiz bir bahsi değildir. Cihanşümûl bir bahsidir. Vaktiyle sanıldığı gibi, İslâm öncesi Türk Tarihi, Türklerin ilkel bir toplum oldukları devrin tarihi değildir. Böyle sanıldığı devirlerde henüz Orhun kitabeleri bilinmiyordu. İslâm öncesine ait muazzam Türk şehirleri toprak altından çıkarılmamıştı, binlerce Uygur yazması bulunmamıştı."
Orhun Kitabeleri'nde bildirildiği üzere, Gök Türk Devleti'nde ki kanunlar bütününe "töre" deniyordu.
Töre hükümleri değişik şartlar altında etkinliğini sürdürebilmek için değişebilirdi. Ancak, törenin bazı hükümleri kesinlikle değişmez idi: Bunlar könilik (adalet), uzluk (iyilik, faydalılık), tüzlük (eşitlik), kişilik (insanlık) idi.
Bugünkü Avrupa milletlerinin çoğunun henüz yazıyı tanımadığı bir devirde Türklerin böyle kültür abidelerine (Orhun Kitabeleri) sahip olmaları epey dikkat çekicidir.
Orhun Kitabeleri (Türk milletinin acı tatlı hatıralarının gelecek nesillerce unutulmaması için taşa yazdırılıp dikilmesi) o toprakların ilelebet Türk vatanı olarak kalacağı düşüncesinin neticesi idi.